13 Aralık 2015 Pazar

O bayan Olasılık , ben bay İmkansız



O bayan olasılık  , ben bay imkansız
Bilmiyoruz nasıl kesişti yolumuz
Ben kaleminden tanırım onu , bir de  uçurum gözlerinden
O beni hadsiz ve çocukça düşlerimden tanır
Çocukluk  henüz üzerinde hemfikir olabildiğimiz mevzulardan değil
Biz Eylül Mevsimine meftun olanlardanız, Eylül bir ay değil , mevsimdir bizde
Yaprakların rüzgarla dans ettiği zamanlardı
Ilık bir  rüzgar sardı ruhumuzu , müşfik bir tebessüm
Gece yarılarının  gölgesinde tanıdık ayak izlerimizi
Ve gece yarılarında suçladık ve bağışladık birbirimizi
Onun için gölgeleri severiz biz , bir  inzivadır gece yüreklerimize
Bir de heceler var tabi , ciğerimizi söküp ; sonra kendi ellerimizle pansuman ettiğimiz

Ne demiştik o bayan olasılık  ,  ben bay imkansız
Hayat  denilen yalan , en büyük sürgünümüz
O benden önce aldığı için birkaç virajı , ben ona bir sıfır yenik başladım
O ise aldığı yolun verimsizliğinden şikayetçi
Ben yenilgimi de, umuduma ekledim oysa o mantığına havale ediyor bütün yol tutuşunu
Bazı büyük cümleler var gönlümüzde, vücudumuza dar gelen elbiseler gibi
Mümkünün kıyısında , imkansızlığın boşluğundayız.
Her şeye rağmen bir hoşluk yokta değil , hatta hoşluk kelimesini onu göz önüne alarak var etmişler sanki  
İnsan yarasını da hoş görüyor ,  yaralayanı da hoş görüyor ; işin içine sevda  girince
Çünkü hiçbir yapıştırıcı onun kadar mahir değil , kırılanı en baştan var etmeye
Bilinenin aksine bir kara sevda değil  sinemdeki , Çünkü ben sadece aydınlığı taşımak isterim ellerinize
Ve ben mahir değilim henüz aydınlığa sahip olmaya , Onun için umuttur sadece tek istediğim .    
Ki bilirim sizin lugatınızda umut , unut’a denktir.

Ne demiştim , siz bayan olasılık , ben bay imkansız  mübaşir’in  duyulur  kısa zamanda sesi
Bu divan bizi de aşar sevdiğim , nereden baksan dünya hali

3 Aralık 2015 Perşembe

Lades



İkimiz sanki bir lades'e tutuşmuştuk onunla. Ellerimi uzattım , aklımda dedi. Gönlünü uzattı , hüzünlendim , çıkmadı sesim. Lades “ben kazandım” dedi. Evet dedim sen kazandın , çünkü ben hiç bir zaman  , gönlümü  aklıma indirgeyemedim.

26 Kasım 2015 Perşembe

Beyaz atlı prenslik mevzu

Ben beyaz atlı bir prensim tanrım
Ben beyaz atlı bir prenstim doğrusu
Birgün mola verdiğim handa , atımı çaldılar
Berrak  gölgesi düşmeyince üzerime , uzayan yollar daha da çekilmez oldu
Yaşlı hancı harasından güzel bir at çıkardı , uygun bir fiyata satabileceğini söyledi
Hancı o yolun , o attan başkası ile gidelemeyeceğini anlamadı tanrım
Ses etmedim.

Ben beyaz atı olmayan , daha doğrusu atı olmayan bir prensim tanrım
Üstelik Prensliğimi onaylayan bir gönlün anlına , papatyadan taçlar takmışlığımda yok
Prensesin olmadığı yerde ,  Prens'in ne hükmü olur  tanrım
Bu hüzünlü bir hikaye tanrım , En sevdiğinden
İşin özü ben ne prensim , ne  de beyaz atım var tanrım
Sadece belli belirsiz ayak seslerini  duyarım , o ince bilekli tayların

Ben beyaz atı olmayan , prenste olmayan sade bir adamım tanrım
Umudumu tüm ünvanların üstüne koyarak , sadeleştiriyorum hayatı
İstemiyorum , benim yüzümden bir yaprak un ufak olsun sokaklarda
Bir kedi boynunu büksün ama her güzellik kendi koşulunu kendi belirliyor tanrım
ve müdahil olmak mümkün olmuyor , her zamanın kıyısında

Dünya hiç yarattığın gibi değil tanrım
Adem oğlu medet umar oldu prenslikten , yetmedi iki ayağı ; dört nala kalkmak istedi
Beyazlığından pay istedi her canlının , dokunduğu her şeyi de kirli eyledi
Evet bu yol bir sınavdı tanrım , Yüzmeyi yüzerek öğreniyorduk hırçın okyanuslarda
Köpük köpük dalgalanan denizleride  insanlar mahfediyor tanrım , içlerindeki bir kaç litre suyla sıkıyorlar dünyayın şah damarını

Seninde bir dediğin bir dediğini tutmuyor diyebilirsin tanrım
Haklısında tanrım , hak vermek benim haddimse
Bize verdiğin irade , suçluyor bizi tanrım , yargılıyor , yıpratıyor
Lodos'a tutulmuş ağaç gibi sürüyor dallarımızı toprağa
En güzeli de o oluyor bilior musun tanrım.Başladığımız yere dönüyoruz 
En güzeli topraklama

Yanlış anlama , cennetinde çok güzeldir ama tanrım
Eğer bir gün olurda hak edersem cennetini , Ben sadece berrak pegasuslarının kanatlarında yükselmek istiyorum bu alemden
Belki de elimde bir papatyadan taç , belki de , belkide sen haklısın tanrım , haddimse
İnsanın umutlarını cennete bile sığdırmak güç ,öyle ya sen bizim gönlümüzü bu dünyaya nasıl sığdırdın tanrım
Belli ki gece beni soruyor tanrım , Umarım sorgu meleklerin , geceyede aynı soruları sorarlar ...

17 Kasım 2015 Salı

Gözde hüzünler sokağı

Önümü ardımı görememekten  dert yanmazdım hiç
Eğer Senin gözlerinin hizzasında  dursaydı gözlerim
Varsın önümüzü  görmeseydik , çarpmadık köşe bırakmasaydık  sokaklarda
Tüm  yenilmişliklerimizi göz bebeklerimizle sarsaydık
Tüm kırıklarımızı onarmaya yetmez miydi bakışlarımız ?
Bir gece vakti sessizce ,  gözyaşlarımıza tüm yüklerimizi  yükler , ücra bir  hikaye’ye bırakır , giderdik
Öyle ya maviler bizi bekler , ya da hep biz bekledik mavileri , savaşta esir alınmış bir askerin , ülkesini beklediği gibi
Şartlar vardı ve şartların olgunlaşmasından hızlı olgunlaşan bedenlerimiz  ,belli ki  biz bu yarışı , şartlardan erken tamamlayacaktık
Herşeyin bir nefes’ten   ibaret olduğunu bildiğimiz halde , karıştıramadık nefeslerimizi birbirine
Kaybı kader’e yormak ve  yormamak  kendini ,  bir yalana tutunmak  kolayımıza geldi
Kaderi yazan bir gün sormaz mı ? Ben biçtim diye giydiğin libas,sanır mısın ki benimdir ?
Ettiğin senin , bulduğun senindir , işin garibi yâr  bulamadığımızda bizimdir
Enkaz da bizimdir , ölmeye yakın can olduğumuz gül'de ,
Bu hikayenin sonu nereye gider bilmem , kim bilir belki bende öğrenirim  günün birinde,
Giderken Arkaya bakmamanın huzurunu .       
Yok yok , bu benim gönlümün kalemi değil vesselam
Ben tanrı misafiri hüznün kuşlarına rağmen , ümit var  yarınlara ve  doruklara sevdalanan bir ruha içreyim     
Bir Eylül kapısında aldığım nefesi , bir eylül havasında sürdürüyorum
Ve bir Eylül akşamı kesişirse ruhumuz  aynı yolun düzlüğünde , kırık dökük mısralarla değil ;  sana sadece , gözlerimle sesleneceğim.


1 Eylül 2015 Salı

Bir Eylül Meselesi

Sabıkalıydı eylül akşamları
Can yakardı , susatırdı , hasret türküleri söyletirdi
Biz İhtimaller denizinde bir balıkken,karaya savurup tüm nefesimizi kesti.
Keşkeleri bir bir boğazımıza düğümledi
Acıyı sofrada tad gören insanın , ömrüne acıyı nakşeyledi
Acı ve hüzün olsa olsa onun baharatıydı , vefası sevdayı kutsardı
Vakti Güneşe yüz çevirme arifesinde , gönlü baharın aldanmışlığı
Açmak istedi dalına düşmüş her goncanın mesnetinde
Bakmayın hisli aydır , içli aydır , giz'li aydır özünde
Ona ne kötülük ediyorsa , gecenin kör karanlıklarından sorun
Bir anıya tutulmuş , gönüllerin feryatlarından sorun.
O gideni hakkıyla uğurlayamasada , ona kalanı hakkıyla yaşatan
Hemde öldürüp öldürüp tekrar yaşatan , izi kalsın , sözü kalsın ,özü kalsın diye çırpınan
Sararmış yaprakların , kurumuş toprakların umudu.
Bilirim Yine yapacak eylüllüğünü , ne kadar yaramız varsa soyacak
Kabuk bağlamayan yaralar edindirecek .
Dert verip , derman aratacak,Derman'ı gösterip şükre bulayacak.
Sararan yaprağın yeşilde aklı kalır , yeşilin de sarıda hakkı
Ey geçip gidecek olan zaman , bizim yeşilde hakkımız var
Suçlama artık eylül'ü , solan iklim bile kin tutmaz ona
Başka birini bul ellerine kelepçe geçirecek

Benim hala umudum var
Eylül hüznü getirdiği kadar , insanı özünede getirecek.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Zamansız düşen bir cemreydin sen
Ya da ben buna inanmak istedim.
Sorgulamadım ıskaladığın mevsimleri
Düşmüşsen vardı elbet bir hikmeti
En kötü ben denk getirememişimdir dedim baharı
Zaten baharlada aram iyi değildir bilirsin
Şu Polenlerle de büsbütün başım dertte
Düşmek sadece sana mahsus değil ki , bende iyi düşerim
Senin kadar anlam yüklemezler ama bana
Hiç bahar getirmişliğim de yoktur üstelik
Ben daha çok gidene yoldaşım
Payıma düşmez gayrısı , ne kadar zorlasamda ah benim kaderim
İnsanın böyle dönemleri vardır bilirim
Denizin mavisine bile düşman kesilir
Ne kadar imkansızlık varsa yığar önüne ve sıvar kollarını
Dövüşmek er kişinin işi olsada
Düzen mert'i namerde kırdırma sevdalısı
Hayaller ise ilk kırılan kemiklerimiz


 



12 Temmuz 2015 Pazar

Bir fidan dikti bir kadın

Bir fidan dikti bir kadın
Küçücük kökleri ile narin bir dal parçası tutuşturdu toprağa
Ve bol bol umut ekti ,  dua serpti  varlığına
Cılız bedeni büyüsün istedi , büyüsün ki tüm boşluğunu doldursun  dünyanın
Bir anlamı olsun dedi  zamanın  ve  var etmenin payından bir nasibi olsun insanın

Ve bir  fidan dikti bir kadın
Toprak kabul buyurdu  çabasını  ve bir nebze olsun sarmak istedi yarasını
Kuru bir dalın yüreğine seslendi bir  kadın ve anlam veremedi  insan olup sesini duyuramadıklarına
Ne anlatıldıysa baş ucunda,en az dal kadar şahitdi toprak,duyduklarını unutmadan açacaktı dalında her  yaprak
Toprağın semirttiği dal ile , içindeki varlığını kıyasladı , zaman zaman da onun dalındaki bir kırığı dert edip , umarsızca ağladı

Ve bir  fidan dikti bir kadın
Ki Dünyanın fidanı olmak bahşedilmişti ona
Hem dilinde hem yüreğinde silinmez bir çok yara
Bazen  şaşırdı kendine bir kadın , var etme ihtiyacını hissederse eğer  , savururdu tüm var olma mücadelesini  bir yana  
Nasıl olurdu da masada kalır denilen hasta , tedavi eder olurdu bir başkasını , bugünün yarınında

Ve bir  fidan dikti bir kadın
Bir mucize atfetti  dünyaya ve yarım kalmadı hiçbir dalında meyva
Ki  dünyada perçinlemişti varlığını , her şeye inat nefes olmuştu nefesini daraltan dünya’ya
Erkek  ise  Ademden beri  ,  suçlar bakar dalında bile olsa elmaya
Var etmek Havvaların savaşı , bahane olur gerisi dünyaya


Ve bir  fidan dikti bir kadın
O fidan gürbüz bir ağaç oldu zamanla
Bir gün Tuttu minik elleri olan bir misafir getirdi dünyaya
Oradayken ne yalanı , ne dolanı ,ne de dünya kaygısını almadılar hiç yanlarına

Bir yerde var olacak bir gelecek  varsa , hep bir fidan diker bir kadın
Mutluluk dediğimiz kavramı var eden , ağır işçiler ,onlardır aslında.

5 Temmuz 2015 Pazar

Eğitim ve Tercih

Eğitim konusunda iki başat sözümüz var ,  bir taraf " İlim çin'de olsa alacaksın diyor " diğer taraf , hocam bunlar tamam ilimi almışta , bu ego'yu napıcaz ? Bizce duruma uygun olan , " Eğitim cehaleti alır, eşşeklik baki kalır " kısmıdır diyor . Bu yakıştırmayı  doğru yerinde kullanan vardır ama haksızlık edende çok . Zaten iyi eğitim almış bir insan , bir işi yaparken kendini üstün gösterme çabası içinde olmaz . Olaya farkındalığı , bilgisi , onu  otomatik olarak saygıdeğer  kılar. Şimdi egoları olduğumuz yere yavaşça bırakarak  ,  mevzuya bir giriş yapalım.

Eğitim son yıllarda yapboz tahtasından farksız . Mevzu ana okulundan başlıyor , kpss ye kadar dayanıyor. Tabi bu arada teog , ygs , lys , doktorsa tus , ( eee yeter artık sus)  görmüş oluyor gençler.  ( bunlar hep deneyim yavrucum , aferin , çalış , çalış )  , bundan daha az sınavla hayatını kurtaran varsa , işin içinde torpil ve aile serveti mahareti yoksa , saygı duyulması gerekir. " Eskiden lise' yi bitirenler öğretmen oluyordu " cümlesinin kullanıldığına  şahit olan nesiller için  , " zaten şansım olsaydı " şeklinde  boşluk doldurmalı alanlar kazandırmıştır.

Bizim toplumuzda okuyan erkekse , toplumsal kodlar gereği ya doktor olur ya mühendis . Okuyan kızsa öğretmenlik , çocuk gelişimi  veya hemşirelik münasiptir.
Diğer bölümlerin toplum nezdinde karşılanması , onu mu okuyucan ne iş yapar ki o ? , he şu olucan yani ? Ya bu tamam güzel bir hobide , birde diyorum bir mesleğin olsun ,  şeklindedir durumun  karşılığı.Birde son zamanlarda kapitalizmin başımızı döndürmesi ile bankacılık bölümünü pek tutar olduk toplumca . Ne güzel, masa başı işte evladım .  Senin dediklerin sigortalı işler mi bakıyım , sigorta şart !

Memlekette çoğumuz ömür boyu asgari ücretten yakınıp , onun kadar bir emekli maaşı alabilmek için , bir ömür mücadelesi içine giriyoruz.

Sabır diye bir cümle var dilimizde , doğru yerde mi kullanıyoruz pek bir fikrimiz yok .

Son yıllarda üniversite sayısı çok arttı ve artık belli bölümler haricinde , ben üniversiteyi kazanamadım demek, neredeyse imkansız. İlla misaki millide bir yer tutar hocam , net . Toplum kodlarına karşı , benim favorim at antrenörlüğü :). ( bu bölümü okuyanların iştahla ne okuyorsun sen  ?  cümlesini duymayı beklediklerini , ve  soru geldiğinde iştahla , " AT ANTRENÖRLÜĞÜ " dediklerini , duyanında, vay maşşallah sana , şeklinde tepki verdiğini umduğum bir diyalog var zihnimde )

Şimdi asıl dikkatinizi çekmesini istediğim şey bu tabela üniversite mevzu , sırf il , ilçe kalkınsın diye umut tacirliği yapan okullara gidip ömrü figan etmenin alemi yok.Eğer oradan mezun olunca bir imza yetkiniz oluyorsa veya direk diploma ile  bir iş kurabiliyorsanız , düşünebilirsiniz hatta ortalamanız gereksiz yüksek olabilir bu sayede ,  ama ben gidip orada en iyi eğitimi alırım diyorsan , alacağın anca şehir havası olur . Aşağı yukarı hangi üniversitelerin kaliteli eğitim verdiği bellidir , sıralamalarına bakarsın.

Ekonomik olarak bir derdi olmayan kimsede ya özel üniversite'ye yada yurt dışı Eğitim'e gidiyor doğal olarak.Teçhizat sıkıntısı yok , yabancı dil eğitimleri kaliteli , hocaları seçmece.( seçmece karpuz misali gel vatandaş gel diyorlar , her mecrada )

Ülkemizdeki güzide 15-20 üniversite dışındaki üniversitelere,  sonu meçhul bölümlere gitmektense , dil öğrenmek  ( mümkünse bir kaç dil ) gelecek için çok daha faydalı olur bence .

Benim hayallerim var diyorsan , her türlü olumsuzluğun çeteresinin sana çıkartılacağını bilmende fayda var . Yürü arkandayız diyen varsa , ( bulunmaz nimet )  ne ala , yoksa  ve başaramazsan da ,  en azından  kendi hataların.

Ben senden yanayım düzen dahilinde hayalperest algılanan insan.Tabiki tutkunu kaybetmediğin müddetçe.

Velhasıl su akar yolunu bulur da ,  dikkat sele kapılma cancağızım.