19 Temmuz 2012 Perşembe

Ramazan , oruç ve eşitlik

            Ramazan deyince huzur gelir aklıma , Birde iftar saatine doğru tatlı bir telaşla koşuşturan insanlar .Orucu hep anlamlı bir eylem olarak görmüşümdür . Bir ay boyunca  insanların , kısmen  de olsa  eşit olmasını sağlayabilecek , gönüllü başka bir organizasyon yoktur dünya üzerinde. İnsanları hem birleştiren hemde eşitliğe yaklaştıran. 
  
         Amacının ulviliği ile uygulama arasında oluşan bazı farklar da zihnimi kurcalamıyor değil , Açıkcası 15 16 saat nefsine gem vuran insanların , ilk 5 dakika içerisinde 4 çeşit yemeğin üstüne, tatlısını ,çayını ,kahvesini alması aslında durumun çok da adil olmadığı hissini uyandırmıştır hep bende. Eğer Afrikada çocuklar,insanlar , açlıktan ölüyorsa hala , bizse 15 16 saat yemek yemedik diye kendimizi böyle bir ziyafete laik görüyorsak , Pekte eşitlikten söz etmemiz mümkün değil gibi gözüküyor . Kaldı ki bu hızla yemek yemek  mideye zarardan öteye geçmez çoğu zaman , sonra bol bol yürüme gerekliliği hissi uyanır bizlerde  . Çok yemeği hak ettik ya vucut bile isyan eder bize , bizde fazla besini sindirmek için aşağı yukarı koşuşturur dururuz.
          
          Eşitlik dinden gelsin vicdandan gelsin , nereden gelirse gelsin başım üstüne.Sırça köşklerde arap şeyhlerinin tuttuğu oruçla hayatını normal şartlarda idame ettiren bir insanın tuttuğu oruç arasında fark olduğunu düşünürüm  . Birinin gözü doymaz birinin gönlü doymaz . Olay ne hurmayla oruç açmada nede iftar çadırlarında .Ramazan'ı ramazan yapan da , oruç'u oruç yapan da niyettir. Niyetse eşitliktir . Allahın buyruğu ile nefsine dur diyebilmektir.Öyle bir sınavdayız ki ne cevapları tek nede soruları.  Ama doğruları ararsak şaşadan uzak gönüle , vicdan'a yakın olduğunu göreceğiz

           Bir gün insanların açlıktan ölmediği bir dünyada oruç tutarak , Eşitliğe bir adım daha yaklaşmak dileğiyle Hayırlı ramazanlar diliyorum   
        

13 Temmuz 2012 Cuma

Gitmek yada Gidebilmek

           Gitmek zor bir eylemdir, Düşüncesi bile yorar insanı. Buna rağmen hep bir köşemizde bir cansimidi olarak  kalsın isteriz . Gidemeyeceğimizi bilsekte , özgürlüğe son bir adım olarak kabul ederiz onu. O bizim tabiri caizse köprüden önce son çıkışımızdır. 
        
              Dedim ya gitmek zordur , gidememek zordur , gitmeyi düşünmek dahi zordur. Tek kelime bir insana ne kadar çok şey anlatır , anlarsınız o zaman. Yaşantınız , hayatınızı paylaştığınız insanlar , sokaklar , bir bir kaybolmaya başlayınca gözlerinizde önce bir endişeye kapılırsınız ,  köksüz ağaç gibi hissedersiniz kendinizi  sonra dönüp dersiniz ki " daha iyi bir hayat " . Bu cümle en can alıcı noktasıdır insanın. Onun içindir hayatta tüm çabalarımız , daha iyi bir hayat .Kimi iş için gider kimi okul , kimi gitmesi gerektiği için gider. Gitmek bazen size yeni bir hayat sunar , bazense olanı çeker alır elinizden , bilemezsiniz .Ama gitmeniz gerekirken eylemsizlik halinde kalırsanız baştan kaybetmişsiniz demektir. Gitmek insanda farkındalık yaratır farklı bir bakış açısı kazandırır. Gitmek herşeye rağmen önemli bir devrimdir insanın hayatında , Gitmeden tam olmaz insan ham kalır. Ne gitmeye cephe alın nede kalmaya .Ancak Şahsi fikrimi soruyorsanız ben   gitme taraftarıyım . Gidersen önce kendini arar bulursun , sonra hayatının  anlamını , kalırsan kendini sürekli bir çıkmaza sürüklersin çoğu zaman .Olurda bir gün yol ayrımına düşerseniz , cümlelerimin sizlere bir artı katması umuduyla , hoşçakalın.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Leon (Sevginin Gücü)

Sevginin gücü
Leon işini titizlikle ve profesyonellikle yapan bir temizlikçidir.(kiralık katil) Hayatında değişimi istemeyen kendi kuralları olan ve bu kurallara bağlı kalarak yaşayan , hayatı işinden ibaret olan bir insandır.Her zaman tek çalışır ve işinin en iyisidir. Leon  arasıra temizlik dönüşlerinde , yan komşusu olan ailenin küçük kız'ı mathilda ile  merdivenlerde karşılaşır.(Mathilda ailesi tarafından şiddet gören  küçük yaşta sigaraya başlamış bir çocuktur) Leon'la konuşmaya çabalar.Leon'sa bir yandan kızın şiddet görmesinden üzüntü duyar farkettirmesede bir yandan da ondan uzak durmaya gayret eder.Mathildanın babası'nın başı uyuşturucu yüzünden derde girer . Yine bir gün leon iş dönüşünde mathildayı görür ve yüzü kan içindedir.Ona mendil verir yüzünü silmesi için. Mathilda da ona teşekkür etmek için markete gittiğini ve onada süt alıp almamasını isteyip istemediğini sorar.Leon kabul eder.Ancak uyuşturu dolayısıyla başı belada olan babası yüzünden, mafya(polisin içinden) tüm ailesini katleder.Mathilda kendi evine doğru yürüdüğünde olanları görür ve leon'un kapısına doğru hareket eder.Leon önce tereddüt eder kapıyı açmakta  sonra kapıyı açar ve matilda artık istesede istemesede leon'a emanettir.Mathilda küçük kardeşinin öldürülmesini kabul edemez ve intikam almak için leon'un ona temizlikçiliği öğretmesini ister.Leon zorda olsa kabul eder. Hayatı değişir artık yanlız değildir ve onu koruması gerekmektedir.Bu onun için büyük bir değişimdir.Mathilda ailesinden görmediği sevgiyi leon'da görür onu sever hatta aşık olduğunu zanneder.Leon ona çok alışmıştır onu korumak için kendi canını düşünmeden tehlikeye atar , kardeşinin katilini öldürür ve mathildayı kurtarır.


Bu filmde bir kiralık katilin dahi sevgi karşısında  duyarsız kalamadığını görmekten , eminim ki mutlu olacaksınız.

Dipnot: Bu film Natalie Protman'ın oynadığı ilk sinema filmidir(Mathilda).


10 Temmuz 2012 Salı

Anı Yaşamak

                    Anı yaşamak bir tür zamanı umursamayış mıdır ?
                    Yoksa hayatı yeterince ciddiye alışmıdır ?

            Bu iki kavram'ın arasında gider geliriz  çoğu zaman , bir taraf  hayat bize sunulmuş bir şanstır , her anın keyfini çıkarmalıyız sav'ını savunur. Diğer taraf  bu durumun gereksiz yere abartıldığını vurgular. Bu iki durumun da aşırısı , insan'ın memnuniyetsizliğine hizmet etmekten öteye geçemez. Tabiki fani olduğumuz için her anımız çok değerlidir bizim için , hatta kimi zaman telafisi dahi  mümkün değildir .Ancak bunu her seferinde son şansımız gibi algılarsak , kendimizi gereksiz bir sarmala hapsetmiş olmazmıyız ?. Bu yaklaşımla daha iyi bir durumun zamanla oluşabileceğini öngöremez ve sadece anı tüketiriz .
                    
         Tam tersi bir bakış açısına sahip olursakta  , uzun vadede başarıya odaklanıp anı pas geçmiş oluruz.Çok basit bir durumun dahi doğruluğunu kabul etmeme eğilimi içerisine gireriz , kısa vadede .Bu durum çokta sağlıklı bir durum değildir kabul edersiniz ki. Sadece başarıya şartlanmış bir futbol takımı'nın , gözü o kupadan başkasını görmese dahi, kupayı kazandıktan sonra sevinci en fazla bir hafta sürecektir. Geriye kalan sadece taraftarlar arasındaki ufak atışmalar olacaktır . Belli bir süre sonra  Futbolcular  madalyalar'ı ile anıları'nı , zihinlerinde canlandırmaya çalışacaklardır . Bu anılar madalya ve kupa için kimi zaman yok saymış oldukları zaman dilimlerinden ibarettir 

Hayat her anı  dolu dolu yaşanacak kadar değerlidir , Ancak yarınsız  yaşanacak kadar cömert değildir. 
                                      
              Bu iki durumu nasıl dengeleyebiliriz ?. Öncelikle Bu durumu  patalojik bir vaka gibi algılamadan , her ustanın kendine has bir uslubu olduğunu unutmayalım. Doğruya ulaşmak için keskin ve kalıplaşmış düşüncelerin esirliğinden kurtulup , kendi deneyimlerimizi de işin içine katarak , özgün seçeneğimizi sunmalıyız kendimize.Zamanın eşliğinde demlenen düşüncelerimiz bizlere en iyi yolu gösterecektir. Hayatınız çeşmeden akan bir su gibi tükenirken , kendi uslubunuzla arzu ettiğiniz kadar doldurun o suyu istediğiniz kaplara , akıp gidenin değerini unutmadan eldekinin değerini bilerek

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Nufus ve kalkınma

                 Eskiden Nufus planlaması uygulaması vardı ülkemizde. Mümkün olduğu kadar  hayat standartlarını en iyi şekilde karşılayabilecekleri , nufus planına yönlendiriliyordu insanlar. En azından bu durum devlet tarafından özendiriliyordu yetkililerin demeçleriyle. Daha donanımlı , daha iyi şartlarda yetişebilecek bir nufus için.
   
                    Peki geçen zaman dilimin de  ne değişti.?
                    Nufusu salt bir güç olarak görmek doğru mu ?.

                    En az 3 çocuk sloganı'nı dilinden düşürmeyen insanlar ne  kadar insana değer veriyorlar ?
                    Yoksa gelen rızkıyla gelir mantığındalar mı hala ?.

              Gerçekten bu durumu anlamamıza imkan yok .Nufus bir ülkeyi tanımlarken önemli bir etkendir güçtür ancak nitelikli nufus  daha iyi yetişmiş bir nesil rakamlardan çok daha fazla şeyi ifade eder her zaman.Bir adet dünya çabında bilim adamınız varsa bu kaç nufusa bedeldir bir ülke için ?

                    Yer yıl milyonlarca öğrenciyi yetersiz eğitim kurumları yüzünden madur ederken , her yıl binlerce eğitimciyi mezun verip fazla kişi sayısından tekrar sınava tabi tutarken ve onlara iş alanı yaratamazken keza diğer bir çok meslek için geçerli bu durum . En az üç çocuk demek talihsiz bir yaklaşımdır. Mevcut öğrencilerimizin talebini karşılayacak üniversite yok , her doktora düşen hasta sayısı ortada  bu durumu 3'le çarpın.Bunu nufus güçtür olarak tanımlıyorsanız İnsana verdiğiniz değeri sorgulamakta bizim hakkımızdır.Asgari ücreti hesaplarken 4 kişilik ailenin ihtiyaçları yerine bir kişinin ihtiyaçlarını hesaplayacaksın bunu reva göreceksin insanımıza sonra 3 çocuk .Ordan gördüklerinizle burdan görünenlerin hiç bir tutar  tarafı yok. En iyisimi siz insanlara birşeyleri empoze etmeyi bırakın kendi kararlarını kendileri versinler

                    Mevcut zihniyetle gelecek zor gelecek

6 Temmuz 2012 Cuma

Güçlü görünmek

                Güçlü görünmek insan oğlunun tarih boyunca her zaman çekinmeden kullandığı bir kamuflaj aslında.Tabiki bu durumun gerekliliğine inanmamızı sağlayan ,o kadar çok olay geçmiştir ki başımızdan , durumu kanıksamışızdır iyice benliğimizde.

            Bize dayatılmış olan düzende (şu meşhur  sözde rüyalar ülkesi menşeyli olan kapitalizm) tabiri caizse iyi robotların baştacı edildiği , en ufak insani bir hareketinin  fişlendiği , " Yaşamak istiyorsan savaşacaksın " gibi yerli yersiz her durum da savaşmamızı bekleyen , ne yazık ki dünya ya hakim olan düzenin gereksiz savunucuları, önce sıra arkadaşınla yarıştırlar seni , aynı zaman dilimini paylaştığını umursamazlar . Onu rakip görmeni isterler , ardından tüm öğrencilerle , sonra tüm iş gücüyle , onları ezmezsen başarıyı sağlayamazsın derler.Başkalarının başarısızlıklarından başarı elde etmeyi kazanç sayarlar. Sen kazanmazsan başkası kazanacak , aptal olma , ben senin iyiliğin için söylüyorum derler. sende hayatını , sözde güçlü tamamlamak için , başarı için paralarsın kendini . Maddi olarak her şeye erişirsin ama bir gün geriye dönüp baktığında karşılaştığın şey , seni mutlu etmeye yetmeyecektir.

                    Duygusal dünyamız da güçlü görünmek hususunda dersini almıştır hayattan.Güçsüzü ezmek şiar olmuş ya memlekette , hepimizin duvarları vardır görmezden gelmeye cabaladığımız . Konuşurken Hareket ederken çoğu zaman çarparız o duvarlara , söylemek istediklerimizden çok , karşı tarafın algısıyla ilgilenir , yontarız cümlelerimizi . Kimi zaman kaybetme korkusu , kimi zaman küçük düşme korkusu yüzünden duvarlarımıza her gün bir tuğla daha öreriz . Dışardan bakınca insanların ne kadar da güçlü dediği insanların , aslında görünen sureti duvarlarından ibarettir. Ona güçsüz olma şansı bırakmadıkları için , gücü bu şekilde tanımlamasından kaynaklanmaktadır.

İnsan olmak kimi zaman kırılmaktır ,  üzülmektir , sevinmektir, ağlamaktır kimi zaman.Hepsi insan içindir ve eşit mesafededir bizlere. Hepsinin anlamı değer katar bizlere. İki damla yaştan güç analizi yapabilmek , aptallağın sınırı olmadığı sözünü hatırlatıyor bizlere.Bizim asıl yaptığımız hata , güçlü olmak kimliği altında , ya olduğumuz gibi görünememek yada büsbütün yoksaymak kendimizi .Güçlü olmaktan çok , salt kendin olmaya önem vermek bu çıkmazın şüphesiz en iyi panzehiri..

       Gücünüz yüreğinizden gelsin.Giyinmiş olduğunuz maskelerinizden değil.

Yeni bir başlangıç

        Hayatımızda defalarca yeni bir başlangıç isteği duyarız . Bu durum o kadar insanla özdeştir ki , kimi zaman nefes almak kadar zaruri gelir bizlere.İş hayatımızda , aile hayatımızda, sosyal hayatımızda kendimizi mutsuz hissettiğimiz  durumlarda herşeyden uzaklaşmak ve yeni bir hayata tutunmak isteriz .Bu yeni'nin bize ne getirip ne götüreceğini  tam olarak kestiremesekte, o duygu yoğunluğu ne kadar fazla ise o kadar fevri davranırız  seçimlerimizde.Kimi zaman gerçekten ihtiyacımız vardır böyle bir değişime , kimi zaman hayata sadece  ters açıyla bakıyoruzdur.

       Hayata adım attığımız andan itibaren , geçirmekte olduğumuz evreler aslında şunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.Her geçen saniye , her geçen gün bizi değiştiriyor, gerek fiziksel olarak gerek düşünsel olarak.Değişim denilen husus zaten bizim varsayılan özelliğimiz kabul etsekte etmesekte. Fiziksel olarak değişmemek için yaşlanmamak için elimizden geleni yapıyoruz (spor , güzellik ürünleri gibi). Ancak Düşünsel olarak doğru bir değişim , her yaşta insanın gücüne güç katıyor . Değişimi gelişeme dönüştürebilmemiz lazım.Burada asıl sorun , hangi köprüyü geçip , hangi köprüyü yakacağımızı bilmek ?. Mümkün olduğu kadar soğukkanlı , rasyonel ve en büyük güç olan iç sesimize kulak vermek suretiyle , hata yapma şansımızı minimum'a düşürmek durumundayız.Bir tersliğin olacağı varsa elbet bir şekilde karşımıza çıkacaktır.Ancak bu durum sizden kaynaklanmasın önleminizi  alın.

           Yeni bir başlangıç için önce mevcut durumunuzu analiz edip kendinizi tanımanız gerekmektedir.Ben yaparım diyorsanız.Başkasının ya yapamazsan ? sözlerine aldırış etmeyin.Sizin potansiyelinizi sizden iyi kimse bilemez. Hedefe giderken karşınıza çıkabilecek sorunları önceden düşünüp planlayarak , oluşabilecek olumsuzlukları önleyip, hayata karşı her zaman bir sıfır önde başlamaya çaba gösterin.

    Doğrularınız için  savaşın ,  kaybetmediğinizi göreceksiniz.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Burçlara inanmak veya inanmamak

Açıkcası ben  astroloji'nin bir fal olmadığını ve dünyanın , gezegenlerin ve diğer gök cisimlerinin,  birbirleri ile olan ilişkilerinden faydalanarak , hayatımızda olabilecek gelişmeleri öngördüğü bir olasılık bilimi olarak algılıyorum
      
      "Ay  hiç de inanmıyorum , hepsi sakız falı saçmalığında" demek aslında pek mümkün değil. İnsan  doğanın ve evrenin bir parçası şüphesiz . Bu yüzden doğduğu andan itibaren sürekli bir etkileşim içinde doğayla, bunun sonucunda iki farklı çocuğun iki farklı zamanda doğması durumunda, karşılaştıkları dünya algısı, ikisinde de  farklı olacaktır şüphesiz . (Gündüz , gece , yaz , kış) Tabiki ailemiz , toplumda yaşamış olduğumuz kültür bizi belli kalıplarda şekillendirekcektir ancak kendi doğamızda nasıl olduğumuz konusunda burçlar çok da yanılmaz aslında .Tabiki bahsettiğim hep geniş zamanlı ve mulak konuşan günlük fallar değil .Burçların genel özelliklerinden bahsediyorum.İçerisinde matematik ve geometri olan bir bilim dalı ne kadar mulak olabilir ki ?. Amacı  sayfayı doldurmayı geçemeyen  günlük burç yorumlarının çoğunda  bırakın geometriyi , kendi içinde mantığı bile bulamıyorsunuz. Ayrıca doğum haritanızın da kendi artılarınızı ve eksilerinizi görmenizde ve dolayısıyla kendinizi geliştirmenizde yardımcı olacağını düşünüyorum. İnsanları direk burcuyla yargılamak doğru olmasa da , karşımızdaki kişi hakkında sağlam sayılabilecek bir fikir verdiği de yadsınamaz bir gerçektir.
      
        Burcumuz değerlidir , kişiliğimizin derinliklerini tanımlar. Bu durumu abartmadan maksadı dışına taşırmadan , hayatımıza  bir artı katabiliyorsak ne mutlu bize.
          

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Hayat

Hayat acayip bir serüven.Bu serüvenin "başrolüde figüranıda" insan.Gelgelelim olay o ki , insan olmak iki kelimeyide yoksaymak bir anlamda.Kendimizden ödün vermeden yaşayabilmek için çabalar dururuz sürekli.Olduğumuz gibi kabul görmek isteriz çoğu zaman , tabiki bu , tamamen her algıya kapımızı kapatmamızdan kaynaklanmaz . Sadece bizi biz yapan biz içindir mücadelemiz. Zenginliği cepte , kimliği statüde aramak ucuz insanların kaçışları olabilir ancak. Nazım'ın dediği gibi "yaşamak şakaya gelmez büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın". 

      Saniyenin kıymetini , sağlığının kıymetini ve sana verilmiş olan aklın kıymetini unutmayacaksın.Birisi için birisinden vazgeçmeyeceksin.İnsan olabilmek başlı başına bir devrim aslında, diyor ya şair "önemli olan hayatın içinde insan kalabilmek" diye. Yaşarken bir nefes borcumuz var , birde vicdan.İkisininde ne kadar üstüne eğilirsek itinayla, o kadar doğru'ya yol alırız , hayatın yokuşlarında.Olasılıklar kimi zaman yanındadır insanın, kimi zaman karşında , önemli olan ne istediğini bilmek şu fani hayatta. Giden zaman geri gelmez elbet ama endişelerimizle törpüleyip bugünüde zarara saymamak gerekir .
        
          Mutluluktur anahtar kelime bu hayatta , ne kadar fazlasına ulaşabilirsen ulaşmaya çabala , daha da  büyük bir hazine arama boşuna.Gün gelip bir bavul anıyla istirahate çekildiğinde, mutluluktan nasibini alamadıysan eğer ve  birşeylere geç kaldıysan , onca nefesi boşa tüketmişsin demektir.Zaman sana hükmetmiş , üstüne birde zulmetmiş demektir .
         
       Kısacası ya hayatı mutluluklarla anlamlandırıcağız yada niçin ve niye tükendiğimizin farkına dahi varmadan , ebediyete intikal edeceğiz. 

            Cümleten Rasgele

3 Temmuz 2012 Salı

blogumuza alexa ekleme

alexa logo
Alexa sitemizin trafiği ve beğenilirliğini hakkında  bizlere bilgi sağlayan bir web sitesidir . Reklam verirken veya blogunuzu satarken de sizlere yardımcı olan bir sistemdir.Alexa'yı sitenize eklemek istiyorsanız   widgets sayfasına giderek görüntü olarak beğendiğiniz ve sitenize en uygun olan widget'i seçiyorsunuz , yanında build widget yazan yere kendi site adresimizi yazarak bir kod oluşturuyorsunuz .Oluşturduğumuz bu kodu kopyalayarak gerekli taglarin arasına yapıştırıyorsunuz , artık sitenize alexa widget'i eklemiş oluyorsunuz

Trafik hakkında daha detaylı bilgi almakistiyorsanız bir google servisi olan analytics'i kullanabilirsiniz

Ben Efsaneyim (I am legend)

ben bir efsaneyimVirüs'ün insanları kasıp kavurduğu yok ettiği , karantinaya alınan  bir bölgede ailesinden uzak köpeğiyle beraber yaşamını sürdüren virüse karşı çare arayan, deneyler yapan bir bilim adamını canlandırıyor bu filminde Will Smith

Her gün  radio dalgaları aracılığıyla etrafında virüs bulaşmamış insan var mı ? diye kontrol ediyor onlara ulaşmaya çabalıyor. Kendini virüs bulaşmış mutantlardan korumaya cabalıyor .Yaşamını sürdürmek için yemek arıyor  yakaladığı mutantlar üstünde de deneyler yapıyor. Bu virüse karşı panzehir üretmeye uğraşıyor.

Bir gün gün batımına yakın bir mutantla karşılaşıyorlar , köpeği onu takip etmeye başlıyor karanlığa doğru giriyor , Robert Neville de peşinden gidiyor onu kurtarmak için çabalıyor ancak en yakın arkadaşını, köpeğini de virüse kurban veriyor . Artık bu savaş eskisinden daha da zor olacaktır doktor için

En çok akılda kalan sahneleri cansız mankenlerle konuşması ve amerika'nın boş sokaklarında yalnızlık teması

Cesur yürek (Braveheart)

cesur yürek
Sevdiği kadına zulmeden ve onu öldüren İskoçya Krallarına ve Askerlerine karşı can siperana mücadele eden , halkını yanına alarak daha özgür bir ülke yaratabilmek için mücadeleye koyulmuş bu yolda zerre geri adım atmamış bir kahramanın hikayesi bu film William Wallace'ın hikayesi

Onun mücadelesi kulaktan kulağa yayılarak tüm etrafındaki grupların sempatisini toplar ve toplum nezdinde karşılık bulur. Onların istedikleri topraklarında özgür yaşamaktır .Kimsenin kölesi ve malı olmadan. Kimseye onların hayatları hakkında ipotek hakkı vermeden.Bu bağımsızlık anlayışı ile William Wallace'ın ışığının etrafına toplandı insanlar . Ne sevdasına ne de halkının haklı mücadelesine ihanet etmemiş , ilkelerine sadık kalmış ve onları canı pahasına savunmuş bir karakter,  William Walllace.

İstediklerini başarmak için birkesim soyluların da desteğini alması gerektiğini biliyordu.Onun için çaba sarfetti ama ona ihanet ettiler . Hepimizin aklından çıkmayan sahnesi olarakta. Kesinlikle idam edilirken , " Krala bağlılığını bildir af dile diyen cellatına ,ÖZGÜRLÜK diyerek haykırması ", bizleri hem derin bir üzüntüye hemde  coşkun bir gurura sevkediyor. Bu film'i her  izlediğimizde özgürlük'e olan inancımız iliklerimize kadar işliyor


Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness)

will smithİyi bir aile babası olmak için çabalayan bir insanın ekonomik sıkıntı yüzünden çaresiz bir duruma düşmesini , ailesinin dağılmasını ama inatla ve sabırla vazgeçmemesini ,kimi zaman oğluna tutunmasını, kimi zaman bilgisine, kimi zaman inancına tutunmasını izleyeceğiz filmimizde. 

Gerçektende arkadaş ,bu sefer bir şeyler düzgün gitse ne olur diyebileceğiniz bir durum var filmde , ancak azim denilen kavramın kesinlikle vucut bulduğu bir filmle karşı karşıyayız. filmdeki zeka küpünü de görünce emin olun , yanınızda bir tane olmasını arzu ediceksiniz film boyunca .Bir babanın oğluyla kadere karşı mücadelesi net bir şekilde tasvir edilmiş , tabiki en unutulmaz söz " Sana kimsenin birşey yapamazsın demesine izin verme , ben dahi olsam " repliği bu sözü söylemeden bir kaç saniye önce , sende benim gibi ortalamanın üstündesin  dedikten sonra Basketbol oynarken potayı teğet geçmesi de , gayet hoş bir anektod olarak karşımıza çıkıyor

.Borsa aracılığı yapabilmek için  önce eğitim programına kayıt olmaya çalışıyor , başına gelmeyen kalmıyor chris'in sonra o programda birinci gelmek için ve oğluna bakmak için büyük özveride bulunuyor onun oğluyla her akşam 5 gibi kalacak yer kaygısı taşıması ve bir seferinde bir metrobüs tuvaletinde oğlunu uyutmaya çalışması pek akıllardan çıkmayacak gibi görünüyor .Filmin sonunda gerçektende insan rahatlıyor. Hak etti diyor , mutlu oluyor. Geçim zorluklarının büyük sıkıntılara yol açtığı günümüzde , sevginin, inancın, azmin her kapıyı eninde sonunda açabileceğine görmek her seyirci gibi sizide hoşnut edecektir , bizde chris gibi umudunu kaybetme diyoruz , hayata karşı gardımızı düşürmüyoruz.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Hayat Güzeldir (Life is Beautiful)





hayat güzeldirBir sözlükte bir tavsiye yazısı üzerine izlemiş olduğum gerçekten harikulade bir film. Başrol oyuncusunun sempatik tavırları ilk dakikalarda gerçekten insanın keyfine keyif katıyor. Filmde işlenen konu sıradan bir ailenin gözünden , ikinci dünya savaşında toplama kamplarında yahudilere uygulanan zulümler ve her türlü zor koşulla rağmen yılmayan ve onu hayatta tutan değerlere sıkı sıkıya bağlı bir adamın hikayesi. Zaman zaman onun karşısında kendinizi çok sıradan ve sıkıcı dahi bulabilirsiniz .Ailenin sevginin değerini bilen iyi bir baba , iyi bir eş izliyeceksiniz .Sizde o kadar zorluğa rağmen bu kadar naif davranıp , davranamayacağınızı sorgulayacaksınız kendinize paylar çıkaracaksınız , eğleniceksiniz öğreniceksiniz ve her türlü zorluğa rağmen bağıra bağıra haykıracaksınız hayat güzeldir

Umarım hepimiz guido kadar hayata neşe ve sempati ile bakabiliriz. her koşulda kesinlikle zamanınız'ın hakkını fazlasıyla verecek hatta düşüncelerinize yön verebilecek bir film iyi seyirler dilerim