26 Kasım 2015 Perşembe

Beyaz atlı prenslik mevzu

Ben beyaz atlı bir prensim tanrım
Ben beyaz atlı bir prenstim doğrusu
Birgün mola verdiğim handa , atımı çaldılar
Berrak  gölgesi düşmeyince üzerime , uzayan yollar daha da çekilmez oldu
Yaşlı hancı harasından güzel bir at çıkardı , uygun bir fiyata satabileceğini söyledi
Hancı o yolun , o attan başkası ile gidelemeyeceğini anlamadı tanrım
Ses etmedim.

Ben beyaz atı olmayan , daha doğrusu atı olmayan bir prensim tanrım
Üstelik Prensliğimi onaylayan bir gönlün anlına , papatyadan taçlar takmışlığımda yok
Prensesin olmadığı yerde ,  Prens'in ne hükmü olur  tanrım
Bu hüzünlü bir hikaye tanrım , En sevdiğinden
İşin özü ben ne prensim , ne  de beyaz atım var tanrım
Sadece belli belirsiz ayak seslerini  duyarım , o ince bilekli tayların

Ben beyaz atı olmayan , prenste olmayan sade bir adamım tanrım
Umudumu tüm ünvanların üstüne koyarak , sadeleştiriyorum hayatı
İstemiyorum , benim yüzümden bir yaprak un ufak olsun sokaklarda
Bir kedi boynunu büksün ama her güzellik kendi koşulunu kendi belirliyor tanrım
ve müdahil olmak mümkün olmuyor , her zamanın kıyısında

Dünya hiç yarattığın gibi değil tanrım
Adem oğlu medet umar oldu prenslikten , yetmedi iki ayağı ; dört nala kalkmak istedi
Beyazlığından pay istedi her canlının , dokunduğu her şeyi de kirli eyledi
Evet bu yol bir sınavdı tanrım , Yüzmeyi yüzerek öğreniyorduk hırçın okyanuslarda
Köpük köpük dalgalanan denizleride  insanlar mahfediyor tanrım , içlerindeki bir kaç litre suyla sıkıyorlar dünyayın şah damarını

Seninde bir dediğin bir dediğini tutmuyor diyebilirsin tanrım
Haklısında tanrım , hak vermek benim haddimse
Bize verdiğin irade , suçluyor bizi tanrım , yargılıyor , yıpratıyor
Lodos'a tutulmuş ağaç gibi sürüyor dallarımızı toprağa
En güzeli de o oluyor bilior musun tanrım.Başladığımız yere dönüyoruz 
En güzeli topraklama

Yanlış anlama , cennetinde çok güzeldir ama tanrım
Eğer bir gün olurda hak edersem cennetini , Ben sadece berrak pegasuslarının kanatlarında yükselmek istiyorum bu alemden
Belki de elimde bir papatyadan taç , belki de , belkide sen haklısın tanrım , haddimse
İnsanın umutlarını cennete bile sığdırmak güç ,öyle ya sen bizim gönlümüzü bu dünyaya nasıl sığdırdın tanrım
Belli ki gece beni soruyor tanrım , Umarım sorgu meleklerin , geceyede aynı soruları sorarlar ...

17 Kasım 2015 Salı

Gözde hüzünler sokağı

Önümü ardımı görememekten  dert yanmazdım hiç
Eğer Senin gözlerinin hizzasında  dursaydı gözlerim
Varsın önümüzü  görmeseydik , çarpmadık köşe bırakmasaydık  sokaklarda
Tüm  yenilmişliklerimizi göz bebeklerimizle sarsaydık
Tüm kırıklarımızı onarmaya yetmez miydi bakışlarımız ?
Bir gece vakti sessizce ,  gözyaşlarımıza tüm yüklerimizi  yükler , ücra bir  hikaye’ye bırakır , giderdik
Öyle ya maviler bizi bekler , ya da hep biz bekledik mavileri , savaşta esir alınmış bir askerin , ülkesini beklediği gibi
Şartlar vardı ve şartların olgunlaşmasından hızlı olgunlaşan bedenlerimiz  ,belli ki  biz bu yarışı , şartlardan erken tamamlayacaktık
Herşeyin bir nefes’ten   ibaret olduğunu bildiğimiz halde , karıştıramadık nefeslerimizi birbirine
Kaybı kader’e yormak ve  yormamak  kendini ,  bir yalana tutunmak  kolayımıza geldi
Kaderi yazan bir gün sormaz mı ? Ben biçtim diye giydiğin libas,sanır mısın ki benimdir ?
Ettiğin senin , bulduğun senindir , işin garibi yâr  bulamadığımızda bizimdir
Enkaz da bizimdir , ölmeye yakın can olduğumuz gül'de ,
Bu hikayenin sonu nereye gider bilmem , kim bilir belki bende öğrenirim  günün birinde,
Giderken Arkaya bakmamanın huzurunu .       
Yok yok , bu benim gönlümün kalemi değil vesselam
Ben tanrı misafiri hüznün kuşlarına rağmen , ümit var  yarınlara ve  doruklara sevdalanan bir ruha içreyim     
Bir Eylül kapısında aldığım nefesi , bir eylül havasında sürdürüyorum
Ve bir Eylül akşamı kesişirse ruhumuz  aynı yolun düzlüğünde , kırık dökük mısralarla değil ;  sana sadece , gözlerimle sesleneceğim.


1 Eylül 2015 Salı

Bir Eylül Meselesi

Sabıkalıydı eylül akşamları
Can yakardı , susatırdı , hasret türküleri söyletirdi
Biz İhtimaller denizinde bir balıkken,karaya savurup tüm nefesimizi kesti.
Keşkeleri bir bir boğazımıza düğümledi
Acıyı sofrada tad gören insanın , ömrüne acıyı nakşeyledi
Acı ve hüzün olsa olsa onun baharatıydı , vefası sevdayı kutsardı
Vakti Güneşe yüz çevirme arifesinde , gönlü baharın aldanmışlığı
Açmak istedi dalına düşmüş her goncanın mesnetinde
Bakmayın hisli aydır , içli aydır , giz'li aydır özünde
Ona ne kötülük ediyorsa , gecenin kör karanlıklarından sorun
Bir anıya tutulmuş , gönüllerin feryatlarından sorun.
O gideni hakkıyla uğurlayamasada , ona kalanı hakkıyla yaşatan
Hemde öldürüp öldürüp tekrar yaşatan , izi kalsın , sözü kalsın ,özü kalsın diye çırpınan
Sararmış yaprakların , kurumuş toprakların umudu.
Bilirim Yine yapacak eylüllüğünü , ne kadar yaramız varsa soyacak
Kabuk bağlamayan yaralar edindirecek .
Dert verip , derman aratacak,Derman'ı gösterip şükre bulayacak.
Sararan yaprağın yeşilde aklı kalır , yeşilin de sarıda hakkı
Ey geçip gidecek olan zaman , bizim yeşilde hakkımız var
Suçlama artık eylül'ü , solan iklim bile kin tutmaz ona
Başka birini bul ellerine kelepçe geçirecek

Benim hala umudum var
Eylül hüznü getirdiği kadar , insanı özünede getirecek.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Zamansız düşen bir cemreydin sen
Ya da ben buna inanmak istedim.
Sorgulamadım ıskaladığın mevsimleri
Düşmüşsen vardı elbet bir hikmeti
En kötü ben denk getirememişimdir dedim baharı
Zaten baharlada aram iyi değildir bilirsin
Şu Polenlerle de büsbütün başım dertte
Düşmek sadece sana mahsus değil ki , bende iyi düşerim
Senin kadar anlam yüklemezler ama bana
Hiç bahar getirmişliğim de yoktur üstelik
Ben daha çok gidene yoldaşım
Payıma düşmez gayrısı , ne kadar zorlasamda ah benim kaderim
İnsanın böyle dönemleri vardır bilirim
Denizin mavisine bile düşman kesilir
Ne kadar imkansızlık varsa yığar önüne ve sıvar kollarını
Dövüşmek er kişinin işi olsada
Düzen mert'i namerde kırdırma sevdalısı
Hayaller ise ilk kırılan kemiklerimiz