19 Temmuz 2012 Perşembe

Ramazan , oruç ve eşitlik

            Ramazan deyince huzur gelir aklıma , Birde iftar saatine doğru tatlı bir telaşla koşuşturan insanlar .Orucu hep anlamlı bir eylem olarak görmüşümdür . Bir ay boyunca  insanların , kısmen  de olsa  eşit olmasını sağlayabilecek , gönüllü başka bir organizasyon yoktur dünya üzerinde. İnsanları hem birleştiren hemde eşitliğe yaklaştıran. 
  
         Amacının ulviliği ile uygulama arasında oluşan bazı farklar da zihnimi kurcalamıyor değil , Açıkcası 15 16 saat nefsine gem vuran insanların , ilk 5 dakika içerisinde 4 çeşit yemeğin üstüne, tatlısını ,çayını ,kahvesini alması aslında durumun çok da adil olmadığı hissini uyandırmıştır hep bende. Eğer Afrikada çocuklar,insanlar , açlıktan ölüyorsa hala , bizse 15 16 saat yemek yemedik diye kendimizi böyle bir ziyafete laik görüyorsak , Pekte eşitlikten söz etmemiz mümkün değil gibi gözüküyor . Kaldı ki bu hızla yemek yemek  mideye zarardan öteye geçmez çoğu zaman , sonra bol bol yürüme gerekliliği hissi uyanır bizlerde  . Çok yemeği hak ettik ya vucut bile isyan eder bize , bizde fazla besini sindirmek için aşağı yukarı koşuşturur dururuz.
          
          Eşitlik dinden gelsin vicdandan gelsin , nereden gelirse gelsin başım üstüne.Sırça köşklerde arap şeyhlerinin tuttuğu oruçla hayatını normal şartlarda idame ettiren bir insanın tuttuğu oruç arasında fark olduğunu düşünürüm  . Birinin gözü doymaz birinin gönlü doymaz . Olay ne hurmayla oruç açmada nede iftar çadırlarında .Ramazan'ı ramazan yapan da , oruç'u oruç yapan da niyettir. Niyetse eşitliktir . Allahın buyruğu ile nefsine dur diyebilmektir.Öyle bir sınavdayız ki ne cevapları tek nede soruları.  Ama doğruları ararsak şaşadan uzak gönüle , vicdan'a yakın olduğunu göreceğiz

           Bir gün insanların açlıktan ölmediği bir dünyada oruç tutarak , Eşitliğe bir adım daha yaklaşmak dileğiyle Hayırlı ramazanlar diliyorum   
        

13 Temmuz 2012 Cuma

Gitmek yada Gidebilmek

           Gitmek zor bir eylemdir, Düşüncesi bile yorar insanı. Buna rağmen hep bir köşemizde bir cansimidi olarak  kalsın isteriz . Gidemeyeceğimizi bilsekte , özgürlüğe son bir adım olarak kabul ederiz onu. O bizim tabiri caizse köprüden önce son çıkışımızdır. 
        
              Dedim ya gitmek zordur , gidememek zordur , gitmeyi düşünmek dahi zordur. Tek kelime bir insana ne kadar çok şey anlatır , anlarsınız o zaman. Yaşantınız , hayatınızı paylaştığınız insanlar , sokaklar , bir bir kaybolmaya başlayınca gözlerinizde önce bir endişeye kapılırsınız ,  köksüz ağaç gibi hissedersiniz kendinizi  sonra dönüp dersiniz ki " daha iyi bir hayat " . Bu cümle en can alıcı noktasıdır insanın. Onun içindir hayatta tüm çabalarımız , daha iyi bir hayat .Kimi iş için gider kimi okul , kimi gitmesi gerektiği için gider. Gitmek bazen size yeni bir hayat sunar , bazense olanı çeker alır elinizden , bilemezsiniz .Ama gitmeniz gerekirken eylemsizlik halinde kalırsanız baştan kaybetmişsiniz demektir. Gitmek insanda farkındalık yaratır farklı bir bakış açısı kazandırır. Gitmek herşeye rağmen önemli bir devrimdir insanın hayatında , Gitmeden tam olmaz insan ham kalır. Ne gitmeye cephe alın nede kalmaya .Ancak Şahsi fikrimi soruyorsanız ben   gitme taraftarıyım . Gidersen önce kendini arar bulursun , sonra hayatının  anlamını , kalırsan kendini sürekli bir çıkmaza sürüklersin çoğu zaman .Olurda bir gün yol ayrımına düşerseniz , cümlelerimin sizlere bir artı katması umuduyla , hoşçakalın.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Leon (Sevginin Gücü)

Sevginin gücü
Leon işini titizlikle ve profesyonellikle yapan bir temizlikçidir.(kiralık katil) Hayatında değişimi istemeyen kendi kuralları olan ve bu kurallara bağlı kalarak yaşayan , hayatı işinden ibaret olan bir insandır.Her zaman tek çalışır ve işinin en iyisidir. Leon  arasıra temizlik dönüşlerinde , yan komşusu olan ailenin küçük kız'ı mathilda ile  merdivenlerde karşılaşır.(Mathilda ailesi tarafından şiddet gören  küçük yaşta sigaraya başlamış bir çocuktur) Leon'la konuşmaya çabalar.Leon'sa bir yandan kızın şiddet görmesinden üzüntü duyar farkettirmesede bir yandan da ondan uzak durmaya gayret eder.Mathildanın babası'nın başı uyuşturucu yüzünden derde girer . Yine bir gün leon iş dönüşünde mathildayı görür ve yüzü kan içindedir.Ona mendil verir yüzünü silmesi için. Mathilda da ona teşekkür etmek için markete gittiğini ve onada süt alıp almamasını isteyip istemediğini sorar.Leon kabul eder.Ancak uyuşturu dolayısıyla başı belada olan babası yüzünden, mafya(polisin içinden) tüm ailesini katleder.Mathilda kendi evine doğru yürüdüğünde olanları görür ve leon'un kapısına doğru hareket eder.Leon önce tereddüt eder kapıyı açmakta  sonra kapıyı açar ve matilda artık istesede istemesede leon'a emanettir.Mathilda küçük kardeşinin öldürülmesini kabul edemez ve intikam almak için leon'un ona temizlikçiliği öğretmesini ister.Leon zorda olsa kabul eder. Hayatı değişir artık yanlız değildir ve onu koruması gerekmektedir.Bu onun için büyük bir değişimdir.Mathilda ailesinden görmediği sevgiyi leon'da görür onu sever hatta aşık olduğunu zanneder.Leon ona çok alışmıştır onu korumak için kendi canını düşünmeden tehlikeye atar , kardeşinin katilini öldürür ve mathildayı kurtarır.


Bu filmde bir kiralık katilin dahi sevgi karşısında  duyarsız kalamadığını görmekten , eminim ki mutlu olacaksınız.

Dipnot: Bu film Natalie Protman'ın oynadığı ilk sinema filmidir(Mathilda).


10 Temmuz 2012 Salı

Anı Yaşamak

                    Anı yaşamak bir tür zamanı umursamayış mıdır ?
                    Yoksa hayatı yeterince ciddiye alışmıdır ?

            Bu iki kavram'ın arasında gider geliriz  çoğu zaman , bir taraf  hayat bize sunulmuş bir şanstır , her anın keyfini çıkarmalıyız sav'ını savunur. Diğer taraf  bu durumun gereksiz yere abartıldığını vurgular. Bu iki durumun da aşırısı , insan'ın memnuniyetsizliğine hizmet etmekten öteye geçemez. Tabiki fani olduğumuz için her anımız çok değerlidir bizim için , hatta kimi zaman telafisi dahi  mümkün değildir .Ancak bunu her seferinde son şansımız gibi algılarsak , kendimizi gereksiz bir sarmala hapsetmiş olmazmıyız ?. Bu yaklaşımla daha iyi bir durumun zamanla oluşabileceğini öngöremez ve sadece anı tüketiriz .
                    
         Tam tersi bir bakış açısına sahip olursakta  , uzun vadede başarıya odaklanıp anı pas geçmiş oluruz.Çok basit bir durumun dahi doğruluğunu kabul etmeme eğilimi içerisine gireriz , kısa vadede .Bu durum çokta sağlıklı bir durum değildir kabul edersiniz ki. Sadece başarıya şartlanmış bir futbol takımı'nın , gözü o kupadan başkasını görmese dahi, kupayı kazandıktan sonra sevinci en fazla bir hafta sürecektir. Geriye kalan sadece taraftarlar arasındaki ufak atışmalar olacaktır . Belli bir süre sonra  Futbolcular  madalyalar'ı ile anıları'nı , zihinlerinde canlandırmaya çalışacaklardır . Bu anılar madalya ve kupa için kimi zaman yok saymış oldukları zaman dilimlerinden ibarettir 

Hayat her anı  dolu dolu yaşanacak kadar değerlidir , Ancak yarınsız  yaşanacak kadar cömert değildir. 
                                      
              Bu iki durumu nasıl dengeleyebiliriz ?. Öncelikle Bu durumu  patalojik bir vaka gibi algılamadan , her ustanın kendine has bir uslubu olduğunu unutmayalım. Doğruya ulaşmak için keskin ve kalıplaşmış düşüncelerin esirliğinden kurtulup , kendi deneyimlerimizi de işin içine katarak , özgün seçeneğimizi sunmalıyız kendimize.Zamanın eşliğinde demlenen düşüncelerimiz bizlere en iyi yolu gösterecektir. Hayatınız çeşmeden akan bir su gibi tükenirken , kendi uslubunuzla arzu ettiğiniz kadar doldurun o suyu istediğiniz kaplara , akıp gidenin değerini unutmadan eldekinin değerini bilerek