30 Ekim 2013 Çarşamba

Manzara'nın gölgesinde

       Küçük bir köy kasabasında açmıştım hayata gözlerimi . Doğa'nın en cömert olduğu yerlerin başında gelirdi bence benim kasabam. Az yuvarlanmamıştım çimlerinde etrafa gülücükler saçarak . O ağaçlar sayesinde yaşadığı mı , nefes aldığımı hiç unutmuyordum . Onun için , oldum olası hep saygı duyarım ağaçlara.Bir de sevimli bir gölümüz vardı . Oranın farklı bir dünya olduğuna inandırırdı bizi  , çok şey bekledik masmavi suyundan , nice hayallerimizi paylaştık . İyi de sırdaştır hani , hiç ele vermedi bizi sağ olsun . 

        Şimdi aklına durup dururken nerden geldi bunlar derseniz , Açmayacaktım o albümün kapağını diye bilirim sadece . Albümlerin kapağını açtıktan sonra , hiç bir zaman tastamam kapatamazsınız onları , Anılar bir boşluk bulur ve sızar her yere  . İlk okul fotoğraflarımı görüyordum önce , evet diyorum eskiden daha şirinmişim galiba , daha sonra bir orta okul fotoğrafı çıkıyor ki karşıma , fotoğrafı gördüğüm an sanki vücut kimyam altüst oluyor.İçimi tarifsiz bir Hüzün kaplıyor.Değiştirmek istiyorum sayfayı ama o kadar güçlü olmadığımı farkediyorum ve yüzleşmen lazım diyorum kendinle , hatırla ne olmuştu o zamanlar ?
   
   Aslında ben fotoğraf da belli belirsiz varım , yani bu fotoğrafı değerli yapanda , beni bu hüzne boğanda , fotoğrafın çekildiği gün , hiç de istemeyeceğim bir şekilde tanışmış olduğum o gizemli insandı.Okulda daha önce hiç görmemiştim onu . Arkadaşlarımla beraber her zamanki haylaz halimizle top oynuyorduk ,  beni de hep kaleci yaparlardı.Top sahamızın etrafı  yaklaşık bir metre uzunluğunda avlularla çevrilmişti , ama takımda bir arkadaşımız vardı ki, topa bir türlü istediği gibi vuramaz , okuldaki herkesi kendine açık hedef haline getirirdi. Ama kimse ona çok kızmazdı, özünde  kötülük olmadığını bilirdik , ama hayatımda hiç kimseye ona kızdığım kadar kızmamıştım o gün . Sahanın yanındaki avlulardan sonra , öğrencilerin tenefüslerde istifade edebilmesi için banklar yapmışlardı. Zil sesini duyar duymaz erkekler maçın oynanacağı saha'ya yönelir , kızlar ise bu bankların bulunduğu alanda oyunlar oynar , muhabbet eder zaman geçirirlerdi.Yine o sıradan günlerden biriydi. Zil çaldı ve kendimizi sahaya attık , bizim takım iyide oynuyordu , skor olarak da öndeydik  ama karşı takımdaki  o topa bir türlü istediği gibi vuramayan , arif faktörü en çok beni düşündürüyordu.Öncelikle kendimi korumaya çaba sarfediyordum , sakatlanmam içten bile değildi . Ben bu kaygıları paylaşırken , topu sahanın etrafındaki avlu’yu aşacak şekilde dışarıya vurduğunu farkettim.Bende topu almak üzere diğer tarafa geçtim , Gördüğüm manzara tastamam şuydu: Bir tarafta yere düşmüş ve biraz dizi yaralanmış bir kız , bir tarafta elinde okuduğu kitabı ve bir tarafta suç aleti , futbol topu. Elimdeki eldivenleri gören bu gizemli kızın sinirle , ateş gibi üzerime püskürdüğünü görüyordum . Ne yaptığınızı zannediyorsunuz siz !! , bir oyun oynamayı bile beceremeyecekmisiniz !! diyerek ve ağlayarak uzaklaştığını farkettim . Üstelik onu ilk defa görüyordum , ama karşısında tek kelime edememiştim. Neydi beni bu durumdan alıkoyan bilmiyordum, bir özür bile dileyememiştim. Giderken bana ne kadar sinirli bakıyordu , hiç unutamam . Benim suçum yok demenin ne anlamı vardı bu saatden sonra.Bir eldiven bir insanı , idama bile götürebilirmiş  o gün anladım. Onu gözyaşları içinde görmek , beni tarifsiz bir hüzne mahkum etmişti , ve o talihsiz topu vuran , arif'e karşı içimde kontrol edemediğim kadar şiddetli bir öfke oluştu . Bir ayağı yaralı olduğu için hafif topallayarak giden ve gözleri ağlamaktan kızarmış olan bu gizemli kızın , okul'un kapısından içeri girdiği  o ana kadar,  terkedemedim orayı . Artık gözden kaybolmuştu ve ben tüm yaşadıklarımın üzerimde yarattığı sinirle arif'in üzerine koşmaya başladım.Kimse ne olduğunu anlayamamıştı , elimdeki topla yanına kadar yaklaştım aramızda çok yakın bir mesafe kala , kaleciliğin şanından olan degaj atışını üzerine doğru kullandım. Top bir tarafa , arif bir tarafa düşmüştü . Bundan sonra ben bu takımda yokum diyerek bağırarak oradan uzaklaştım.Derin Bir sessizlik oldu önce,sonra arif'e yardım etmek isteyenler ve benim peşimden gelmek isteyenler oldu.Beni kararımdan döndürmeye çabaladılar ama o kıza karşı yaşadığım mahcubiyet zerre kadar geri adım atmamı sağlıyordu.
             Yaralı dizleri ile okula girdikten sonra bir öğretmenin onu gördüğü ve ona pansuman yaptıktan sonra "bunu kim yaptı sana" diye sorduğunu , ama onun bir cevap vermediğini öğrendim.Bunu duymak beni daha çok üzüyordu.Yanlış bile olsa , beni ele vermesi ,hocamın bana biraz bağırıp çağırması , beni bu durumdan çok daha mutlu ederdi oysa. Onun bu hareketinden sonra bende, " topu atan ben değildim" diyemedim.Karşılıklı bir suskunluk hali hasıl oldu ikimize de . O günün diğerlerinden bir farkı daha  vardı , baharın bitimine yakın toplu fotoğraflar çektirirdik okulda , hatıra olarak , bu bir nevi gelenek haline gelmişti.Farklı sınıflarda da olsak bir fotoğrafta hiç istemediğimiz halde üçümüzde bulunmuştuk.Fotoğrafta on küsür kişi kadar varız , Arif sol arka kısımda , Canı yandığı halde , can yakmamak üzere susan ve beni bedbaht eden o kız ortadan ikinci sırada ben ise sağ üst köşedeyim. Hepimiz birbirine bakıyormuş gibi algılanmamak adına başımızı hafif diğer taraflara çevirmişiz ama ben bu işi biraz abartmışım.O fotoğraf çekilirken orada bulunmayan hiç kimse , benim o kişi olduğumu çıkaramaz herhalde.Hatırlıyorum onunla göz göze gelmek ne kadar korkutmuştu beni.Okul'un çıkış zili çaldığında dışarıya doğru hareket ettiğimde , o kızın bir arabanın yanına doğru gittiğini ve bir adama sarıldığını gördüm , kimdi acaba o babası mıydı ?, amcası mıydı ?, hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Adını bile bilmiyordum. Okuldan çıkıp eve  doğru yola koyuldum , üstümü değiştirdikten sonra bisikletimi aldım ve beni anlayacak ve en sadık sırdaşıma , o sevimli şirin göle doğru pedal çevirmeye başladım.Orada ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum ama hava kararmaya başlamıştı.Ertesi gün okula gittiğimde ismini öğrenmek adına çok çaba sarfettim.Onun sınıf arkadaşlarına ulaşmak , onun hakkında bir şeyler öğrenmek benim için çok önemliydi.Aslında onlarda hakkında çok fazla bir şey bilmediklerini , okula yeni kayıt olduğunu söylüyorlardı tek bildikleri ismiydi , Rüya dediler ismi Rüya . Bir kaç bin kez tekrarlamışımdır herhalde  rüya rüya rüya... Sanki yeterince büyülü değil miydin , daha fazlasına ihtiyacın mı vardı , demek geçti içimden . Ama adını daha yeni öğrenebilmiştim hala aramızda bir uçurum vardı.Yanına gitmem pek mümkün değildi beni affetmediğini her hareketiyle belirtiyordu.Bende geçen zamanda  kantinde ne sevdiğinden babasının araba plakasına kadar bilir hale gelmiştim.Okul çıkışlarında büyülü olduğuna inandığım o göle gitmeyi de ihmal etmiyordum . Yemyeşil bir alan, yaşlı bir çınar ve masmavi su , huzur ne deseler orası derdim herhalde o zamanlar.Beni niye ele vermemişti o gün bu soru yiyip bitiriyordu beni , bir süre sonra sabahları babasının arabasıyla bizim evin üzerindeki yoldan  geçtiğini farkettim , benim odam o yolu görmüyordu , aslında evde o yolu gören bir pencerede yoktu bir çizgiydi , bir gölgeydi en fazla görülebilen.Ama aracın motor'unun sesine kadar hafızamdaydı hepsi.

              O gün okula gittiğimde gölgesinde huzur bulduğum o ulu çınar'ın ve o sırdaş gölün orada piknik yapıcağımızı öğrendim.Bu beni sevindirmişti çünkü oradaki her canlı benim ailem gibiydi.Gerekli hazırlıklar yapıldı ve ertesi gün göl'ün oradaydık hepimiz .Futbol topunu gördüğüm yerden kaçıyordum ısrarla , işin yemek faslı tamamlandığında herkes bir tarafa çekilip oturuyor muhabbet ediyordu bense avucumun içi gibi bildiğim o yollarda biraz yürümeyi tercih ettim.Rüya ise karşıma çıkmamak için yoğun çaba sarfediyordu .Yaklaşık yarım saatdir görememiştim onu.Göl boyu yürümeye devam ettim, nerdeyse sadece çınar görünebiliyordu artık.İlerde bir kişinin oturduğunu belli belirsiz görüyordum , yanına gidip gitmemek konusunda tereddüte düştüm.Hocamın sesi geliyordu kulağıma "Fazla uzaklaşayın çocuklar" !! , hayır gitmeliyim dedim. Karartıya yaklaştıkça orada oturan kişinin rüya olduğunu farkettim .Çok şaşırmıştım ! tek başına gölün diğer tarafında ne arıyordu ? Beni görünce biraz kızgın biraz ürkek bir sesle , ben geri dönüyorum dedi ama izin vermedim, veremezdim.Çok geç kalınmış bir özrü kabul eder misin ? dedim.
O topu senin atmadığını biliyorum zaten dedi . ama nasıl olur dedim , yüzüme bile bakmıyorsun günlerdir . Benim sana kızgınlığım, benim yere düştüğüm zaman , doğrulmama yardım etmemenden ibaret . Sen hep böyle mi yaparsın  dedi ? , Biri zor durumdayken tepkisiz mi kalırsın ? , Ama ben , diyebildim anca , işte bende bu halinden bahsediyorum dedi . Burası senin gölünmüş öyle söyledi arkadaşlar doğrumu, dedi . Evet dedim o çınar , bu göl , benim hayatımın en büyük tanıklarıdır.Peki dedi ,ben hiç bilmediğim bir yerde bu kadar uzakta rahatlıkla oturabilir miyim dedi , bende onu anlamaya çalışıyorum dedim.Bu göl var ya dedi , sadece senin hayatına mı tanık zannediyorsun ? ben bu gölün karşı tarafında yaşıyorum , çok olmadı aslında taşınalı  babamın işi gereği , yarım dönem bir yerde , yarım dönem bir  yerde okuyorum.Ve geldiğim günden beri , fırsat buldukça buraya kaçarım , atılarak bende dedim. Ama anlamıyorsun dedi .Senin karşı kıyıda olman ve aynı maviye saygı duymamız hiç birşeyi değiştirmez.Burada özel olan şey sadece doğanın kendisi . Eğer sen doğayı arkanda bırakacak kadar özel olabileceğini düşünüyorsan , bu bir anlam ifade eder , ama diğer türlü aynı denizin mahsülüyle hayatını idame ettiren, ama hayatları boyunca birbirlerinden haberi olmayan iki insan gibi oluruz dedi.Az önce o beni bırak , geri dönmem lazım diyen rüya'ya karşı , dik durabilen benden eser yoktu , çünkü bir cevabım yoktu.

Karar senin dedi , bu senin gölün onu ne zaman , yeneceğini  düşünürsen , baktığın kıyının karşısında bulacaksın beni ....


17 Ağustos 2013 Cumartesi

Depremlerimiz ve kayıplarımız

17 ağustos 1999 Gölcük saat 3:02
12 Kasım 1999 Düzce saat 18.57
23 Ekim 2011 Van saat 13:41


Saat gecenin bir yarısı , kimi çoktan uyumuş , kimi televizyonun karşısında uyumaya direniyor . Hepsi aynı ses'e , aynı korkuya uyandı . Binalar nasıl mezar olurmuş insan'a ,tekrar tekrar gördük . Dinmeyen feryat sesleri , Yakınlarına ulaşmak isteyen insanların gözlerinden okunan derin endişe , bir dünya'ya sığamayış sanki . Göçük altında olupta , hayata tutunmak isteyen insanların sessiz çığlıkları , çaresizlikleri , Tuzla buz olmuş ,Yan yatmış binalar . Kendini bu çıkmazdan güvenli bir yere taşıyabilmiş insanların , başka insanlara yardım etmek için , kendini tehlikeye atmaktan çekinmediği anlar . Karanlığa gömülmüş , yitirilmiş nice hayatların bile bencil yapamadığı , vicdan'ın sesinin bir an bile kısılmadığı ülkem.Keşke bu kadar yitirmeden birbirimizi bu duyguyu paylaşabilsek ama bu kadarına bile şükranım.Şimdi nice anıtlarda nice isimler yazılı , en az bizim kadar yarını görmeye hakeden insanlar , geleceğine karşı umutları beklentileri olan insanlar "yediden yetmişe" .Sabah olsunda en sevdiğim çizgi filmi izleyeyim diye sabırsızlanan bir çocuk belki , Belki en sevdiği arkadaşı ile buluşmayı planlamış ona hasret gitmiş bir genç , Belki de il dışındaki akrabalarını görmek için ertesi sabah yola çıkmak isteyen bir aile , Belki de yarın işyerinde yapacağı işleri kendisine dert edinen bir işçi , belkide............ ;

belkide yaşayabilirlerdi.Gölcük'te de , Düzce'de de , Van'da da tüm civar il ve ilçelerde de , daha sağlam binalar yapabilseydik , daha bilinçli olabilseydik , Afet'in varlığını kabul edip ona göre önlem alabilseydik , yitirmezdik bu kadar canımızı . Bu kadar acının üstüne aldığımız bir ders varmı ? , Ben bir siyasetçi değilim , uzun uzun ve boş konuşayım , rakamlarla aklınızı karıştırayım .Ülkemizde inşaat sektörü son yıllarda en çok büyüyen ve gelişen sektörlerin başında geliyor , umarım ki karanlık ve ölüm inşaa etmek yerine , güven ve sağlıklı bir gelecek inşaa ediyorlardır . O günleri unutmadan çakılmalı her çivi , o günleri unutmadan denetlenmeli her yapı !!

Daha çok beton oluyor çevremiz , daha çok tedbire ihtiyacımız var , daha çok farkındalığa .Tabii ki göçük altında son gücünü , sesini duyurmak için çabalayan bir insan , bir ulus olmak istemiyorsak. Ülkemde yaşanan depremler sonucu hayatını kaybeden tüm insanlarımıza , Allahtan rahmet diliyorum.Ve her şeyi anlatan şu cümle ile sözlerimi bitiriyorum

" Deprem öldürmez Bina öldürür " daha fazla ,yok yere ölmeyelim.Bu kadar acı bize bir ömür boyu yeter .

Saygılar sunarım.

21 Mayıs 2013 Salı

21 Mayız 1864 Çerkes Sürgünü

Tarihte bu gün "21 mayıs 1864" bizin için , bir acının tasvir edilişini simgeler. Rusların , özgürlüğüne ve onuruna düşkün  kafkas halklarını , potansiyel düşman olarak görmesi ve bunun sonucunda yerli halkları topraklarından sürme politikaları , binlerce insanımıza acı , kan ve gözyaşını miras bıraktı.Ne sayı olarak nede askeri olarak mükayyese edilemeyecek kadar büyük bir fark vardı aralarında ama onlar her zaman yaptıkları şeyi yaptılar vatanları için , özgürlükleri için , onurları için  savaştılar ve savunabildikleri son ana kadarda , çaba göstermeyi bırakmadılar. Onlarınki belki bile bile lades demekti ama söz konusu vatanları ve özgürlükleri olunca , savaşmamayı seçenek olarak bile kabul etmezlerdi.Binlerce insanımız anavatanını savunurken ve binlerce insanımızda göç yollarında hayatını kaybetti.Zalimin zulmü kazandı gibi anlaşıldı o zaman dilminde belki , ama şu konu hep atlanıldı. Tarih , karşı tarafa göre bir avuç sayılabilecek insandan korkup , yüzbinlerce askerini  o topraklara süren, çoluk çocuk , yaşlı demeden katleden,vatanlarından zorbalıkla süren,bir acizler topluluğunu yazdı, bir de değerleri için savaşan yiğit insanları.

Ruhları şad olsun

Belki o topraklara hiç bir zaman aidiyet bağı beslemeyeceğim . Toprakları değerli yapan üzerlerinde yaşayan insalardır.Bizim mücadelemizden sonra çok şey değişti o topraklarda , her zamanın kendi dokusu olduğuna inanırım ve o dokuyu şimdiki zamanda aramak ve bulmayı ummak bana hiç gerçekçi gelmiyor , Artık 21 yy da nerde olduğunun bir önemi yok önemli olan neyi başarabildiğin eğer kim ki tarih sahnesinde kimliğini göz ardı etmeden , bir yer bulursa en büyük vatansever odur. Onlar üzerlerine düşen mücadeleyi tamamladılar şimdi herkes kendi mücadelesini sorgulasın ve önce vicdanına sonrada tarihine yakışır davranmaya özen göstersin

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Hatay ve Küresel güç olmak

  Hayatın olağan akışında evine giden,alışverişe giden, hava almak isteyen veya esnaf olan, hatayın reyhanlı ilçesindeki vatandaşlarımız. Mayısın 11. günü , saat 13.55'de, dev bir ses ve alev bulutunun,şarapnel parçalarının,onları hedef almasıyla yaşamlarını yitirdiler,
 
   "Üstelik Niye öldürüldüklerini bilmeden". İnsanların yaşamları üzerinden ,siyasi çıkarlar elde etmek,rant kazanmak isteyen, insan müsfetteleri var hala bu hayatta.Korkarım ki kıyamete kadar da vicdanları ile barışamayacak ve masum insanların üzerine,kin olup,kan olup yağmaya devam edecekler.Bir insanın bilerek ve isteyerek ,onun düşünceleri ile uzaktan yakından bir bağlantısı olmayan insanları hedef alması ,hangi inanca hangi insanlığa sığıyor idrak edemiyorum.Kaldıki düşüncesini beğenmesen bile bir insanın canına kastetmek, ne kimsenin hakkıdır ne kimsenin haddidir.Her dinin, en net koyduğu çizgidir,insanın yaşama hakkı,gel görki 21 asır geçmiş , ama hala "insan" kelimesinin hakkını veremiyoruz.

     İçinde bulunduğumuz coğrafya bu konuda en fazla acı çeken bölgelerin başında geliyor.Gerek ırağın işgal edilmesinden bu yana yaşanan süreç,gerek sözde arap baharları, gerekse suriye'nin durumu. "Şu petrolü allah yok etseydide şu varil dolusu katran için,insanların oluk oluk kanı akmasıyda şu topraklarda".
   
 Demokrasi getireceğiz diye her başladıkları iş,o bölgenin halkına kandan başka birşey getirmiyor,Irak 2003'den bu yana huzuru sağlayabilmiş değil.Suriye için de böyle bir demokrasi arayışları var,o çok demokrasi perver ülkelerin, ama bu sefer suriyenin içerisinde bulunduğu konjonktür ,ırak kadar rahat hareket etmelerine izin vermiyor,Bu denge anlayışı her gün yüzlerce insanın hayatına mağloluyor. Ülkemizde ,esad halkına zulmediyor gitmeli,diye açık tavır koyunca ,işin başından beri ,ister istemez işin tarafı haline gelmiş görünüyoruz.Bu savaşı hangi taraf kazanır bilmiyorum,ama her geçen gün yüzlerce insan yaşamını kaybediyor onu net olarak biliyorum,kaldı ki kim kazanırsa kazansın , ileride net bir sukunetin sağlanacağını öngörmek zor.

Son zamanlarda çok telaffuz edilen, ülkemiz artık küresel bir güçtür,onun için böyle bir duruma seyirci kalamaz, zihniyetinde bir yazarımızda, oluşan durumu "büyük devlet olmanın maliyeti" diye niteleyen bir yazıya imza attı. Bu neyin gözünü bürümüşlüğü anlamak hiç de kolay değil.Hiç bir çıkar,hiç bir "stratejik derinlik" hamlesi , benim insanımın tekinin,canından kıymetli olamaz. Açıklanan 50'ye yakın kaybettiğimiz insanımızın, ki kimlikleri bile zor tespit edilmiş çoğunun, bu topraklarda yaşamaktan başka ne suçları vardı ? bunu sormak da, vatandaş olarak bizim görevimizdir,Böyle durumlarda devletin salt gerçekleri paylaşmama ihtimalinide her zaman göz önünde bulundurmak gerekir.Uçağımız düşürüldü , sabrımızı sınamayın dendi , Top atışı geldi sabrımızı sınamayın dendi , Bombalar patladı yine aynı terane ,önce bir gözdağı cümlesi sonra natodan açıklama geldi arkanızdayız sonra abd den açıklama geldi arkanızdayız cümlesi ,olay kapandı. Olan yine benim günahsız vatandaşıma oldu,Bölgedeki insanlar doğal olarak tepkili ,tepkilerinin sebebi sadece yasları değil ,tabiri caizse oluşan durumun belirtilerinin aylardır orada yaşanmasından kaynaklı. Her kelimelerinde ağızlarından allahı düşürmeyenler,mahşerde bu insanların karşısına nasıl çıkacak,hiç bilmiyorum,bakalım orada "küresel güç" ,"stratejik derinlik"    kelimeleri bir anlam ifade edecek mi ?   

Cümlelerimi bitirmeden öncelikle kaybettiğimiz vatandaşlarımıza allahtan rahmet , yaralı vatandaşlarımızada acil şifalar diliyorum , böyle bir tabloyuda allah bize bir daha göstermesin .