Küçük bir köy kasabasında açmıştım
hayata gözlerimi . Doğa'nın en cömert olduğu yerlerin başında gelirdi bence
benim kasabam. Az yuvarlanmamıştım çimlerinde etrafa gülücükler saçarak . O
ağaçlar sayesinde yaşadığı mı , nefes aldığımı hiç unutmuyordum . Onun için ,
oldum olası hep saygı duyarım ağaçlara.Bir de sevimli bir gölümüz vardı . Oranın
farklı bir dünya olduğuna inandırırdı bizi , çok şey bekledik masmavi suyundan , nice
hayallerimizi paylaştık . İyi de sırdaştır hani , hiç ele vermedi bizi sağ olsun
.
Şimdi aklına durup dururken nerden
geldi bunlar derseniz , Açmayacaktım o albümün kapağını diye bilirim sadece .
Albümlerin kapağını açtıktan sonra , hiç bir zaman tastamam kapatamazsınız
onları , Anılar bir boşluk bulur ve sızar her yere . İlk okul fotoğraflarımı görüyordum önce ,
evet diyorum eskiden daha şirinmişim galiba , daha sonra bir orta okul
fotoğrafı çıkıyor ki karşıma , fotoğrafı gördüğüm an sanki vücut kimyam altüst
oluyor.İçimi tarifsiz bir Hüzün kaplıyor.Değiştirmek istiyorum sayfayı ama o
kadar güçlü olmadığımı farkediyorum ve yüzleşmen lazım diyorum kendinle ,
hatırla ne olmuştu o zamanlar ?
Aslında ben fotoğraf da belli belirsiz
varım , yani bu fotoğrafı değerli yapanda , beni bu hüzne boğanda , fotoğrafın
çekildiği gün , hiç de istemeyeceğim bir şekilde tanışmış olduğum o gizemli
insandı.Okulda daha önce hiç görmemiştim onu . Arkadaşlarımla beraber her
zamanki haylaz halimizle top oynuyorduk ,
beni de hep kaleci yaparlardı.Top sahamızın etrafı yaklaşık bir metre uzunluğunda avlularla
çevrilmişti , ama takımda bir arkadaşımız vardı ki, topa bir türlü istediği
gibi vuramaz , okuldaki herkesi kendine açık hedef haline getirirdi. Ama kimse
ona çok kızmazdı, özünde kötülük
olmadığını bilirdik , ama hayatımda hiç kimseye ona kızdığım kadar kızmamıştım
o gün . Sahanın yanındaki avlulardan sonra , öğrencilerin tenefüslerde istifade
edebilmesi için banklar yapmışlardı. Zil sesini duyar duymaz erkekler maçın
oynanacağı saha'ya yönelir , kızlar ise bu bankların bulunduğu alanda oyunlar
oynar , muhabbet eder zaman geçirirlerdi.Yine o sıradan günlerden biriydi. Zil
çaldı ve kendimizi sahaya attık , bizim takım iyide oynuyordu , skor olarak da öndeydik
ama karşı takımdaki o topa bir türlü istediği gibi vuramayan ,
arif faktörü en çok beni düşündürüyordu.Öncelikle kendimi korumaya çaba
sarfediyordum , sakatlanmam içten bile değildi . Ben bu kaygıları paylaşırken ,
topu sahanın etrafındaki avlu’yu aşacak şekilde dışarıya vurduğunu
farkettim.Bende topu almak üzere diğer tarafa geçtim , Gördüğüm manzara
tastamam şuydu: Bir tarafta yere düşmüş ve biraz dizi yaralanmış bir kız , bir
tarafta elinde okuduğu kitabı ve bir tarafta suç aleti , futbol topu. Elimdeki
eldivenleri gören bu gizemli kızın sinirle , ateş gibi üzerime püskürdüğünü
görüyordum . Ne yaptığınızı zannediyorsunuz siz !! , bir oyun oynamayı bile
beceremeyecekmisiniz !! diyerek ve ağlayarak uzaklaştığını farkettim . Üstelik
onu ilk defa görüyordum , ama karşısında tek kelime edememiştim. Neydi beni bu
durumdan alıkoyan bilmiyordum, bir özür bile dileyememiştim. Giderken bana ne
kadar sinirli bakıyordu , hiç unutamam . Benim suçum yok demenin ne anlamı vardı
bu saatden sonra.Bir eldiven bir insanı , idama bile götürebilirmiş o gün anladım. Onu gözyaşları içinde görmek ,
beni tarifsiz bir hüzne mahkum etmişti , ve o talihsiz topu vuran , arif'e
karşı içimde kontrol edemediğim kadar şiddetli bir öfke oluştu . Bir ayağı
yaralı olduğu için hafif topallayarak giden ve gözleri ağlamaktan kızarmış olan
bu gizemli kızın , okul'un kapısından içeri girdiği o ana kadar, terkedemedim orayı . Artık gözden kaybolmuştu
ve ben tüm yaşadıklarımın üzerimde yarattığı sinirle arif'in üzerine koşmaya
başladım.Kimse ne olduğunu anlayamamıştı , elimdeki topla yanına kadar
yaklaştım aramızda çok yakın bir mesafe kala , kaleciliğin şanından olan degaj
atışını üzerine doğru kullandım. Top bir tarafa , arif bir tarafa düşmüştü .
Bundan sonra ben bu takımda yokum diyerek bağırarak oradan uzaklaştım.Derin Bir
sessizlik oldu önce,sonra arif'e yardım etmek isteyenler ve benim peşimden
gelmek isteyenler oldu.Beni kararımdan döndürmeye çabaladılar ama o kıza karşı
yaşadığım mahcubiyet zerre kadar geri adım atmamı sağlıyordu.
Yaralı dizleri ile okula girdikten
sonra bir öğretmenin onu gördüğü ve ona pansuman yaptıktan sonra "bunu kim
yaptı sana" diye sorduğunu , ama onun bir cevap vermediğini öğrendim.Bunu
duymak beni daha çok üzüyordu.Yanlış bile olsa , beni ele vermesi ,hocamın bana
biraz bağırıp çağırması , beni bu durumdan çok daha mutlu ederdi oysa. Onun bu
hareketinden sonra bende, " topu atan ben değildim"
diyemedim.Karşılıklı bir suskunluk hali hasıl oldu ikimize de . O günün
diğerlerinden bir farkı daha vardı ,
baharın bitimine yakın toplu fotoğraflar çektirirdik okulda , hatıra olarak ,
bu bir nevi gelenek haline gelmişti.Farklı sınıflarda da olsak bir fotoğrafta
hiç istemediğimiz halde üçümüzde bulunmuştuk.Fotoğrafta on küsür kişi kadar
varız , Arif sol arka kısımda , Canı yandığı halde , can yakmamak üzere susan
ve beni bedbaht eden o kız ortadan ikinci sırada ben ise sağ üst köşedeyim.
Hepimiz birbirine bakıyormuş gibi algılanmamak adına başımızı hafif diğer
taraflara çevirmişiz ama ben bu işi biraz abartmışım.O fotoğraf çekilirken
orada bulunmayan hiç kimse , benim o kişi olduğumu çıkaramaz herhalde.Hatırlıyorum
onunla göz göze gelmek ne kadar korkutmuştu beni.Okul'un çıkış zili çaldığında
dışarıya doğru hareket ettiğimde , o kızın bir arabanın yanına doğru gittiğini
ve bir adama sarıldığını gördüm , kimdi acaba o babası mıydı ?, amcası mıydı ?,
hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Adını bile bilmiyordum. Okuldan çıkıp
eve doğru yola koyuldum , üstümü
değiştirdikten sonra bisikletimi aldım ve beni anlayacak ve en sadık sırdaşıma
, o sevimli şirin göle doğru pedal çevirmeye başladım.Orada ne kadar kaldığımı
hatırlamıyorum ama hava kararmaya başlamıştı.Ertesi gün okula gittiğimde ismini
öğrenmek adına çok çaba sarfettim.Onun sınıf arkadaşlarına ulaşmak , onun
hakkında bir şeyler öğrenmek benim için çok önemliydi.Aslında onlarda hakkında
çok fazla bir şey bilmediklerini , okula yeni kayıt olduğunu söylüyorlardı tek
bildikleri ismiydi , Rüya dediler ismi Rüya . Bir kaç bin kez tekrarlamışımdır
herhalde rüya rüya rüya... Sanki
yeterince büyülü değil miydin , daha fazlasına ihtiyacın mı vardı , demek geçti
içimden . Ama adını daha yeni öğrenebilmiştim hala aramızda bir uçurum
vardı.Yanına gitmem pek mümkün değildi beni affetmediğini her hareketiyle
belirtiyordu.Bende geçen zamanda
kantinde ne sevdiğinden babasının araba plakasına kadar bilir hale
gelmiştim.Okul çıkışlarında büyülü olduğuna inandığım o göle gitmeyi de ihmal
etmiyordum . Yemyeşil bir alan, yaşlı bir çınar ve masmavi su , huzur ne
deseler orası derdim herhalde o zamanlar.Beni niye ele vermemişti o gün bu soru
yiyip bitiriyordu beni , bir süre sonra sabahları babasının arabasıyla bizim
evin üzerindeki yoldan geçtiğini
farkettim , benim odam o yolu görmüyordu , aslında evde o yolu gören bir
pencerede yoktu bir çizgiydi , bir gölgeydi en fazla görülebilen.Ama aracın
motor'unun sesine kadar hafızamdaydı hepsi.
O gün okula gittiğimde gölgesinde
huzur bulduğum o ulu çınar'ın ve o sırdaş gölün orada piknik yapıcağımızı
öğrendim.Bu beni sevindirmişti çünkü oradaki her canlı benim ailem
gibiydi.Gerekli hazırlıklar yapıldı ve ertesi gün göl'ün oradaydık hepimiz
.Futbol topunu gördüğüm yerden kaçıyordum ısrarla , işin yemek faslı
tamamlandığında herkes bir tarafa çekilip oturuyor muhabbet ediyordu bense
avucumun içi gibi bildiğim o yollarda biraz yürümeyi tercih ettim.Rüya ise
karşıma çıkmamak için yoğun çaba sarfediyordu .Yaklaşık yarım saatdir
görememiştim onu.Göl boyu yürümeye devam ettim, nerdeyse sadece çınar
görünebiliyordu artık.İlerde bir kişinin oturduğunu belli belirsiz görüyordum ,
yanına gidip gitmemek konusunda tereddüte düştüm.Hocamın sesi geliyordu
kulağıma "Fazla uzaklaşayın çocuklar" !! , hayır gitmeliyim dedim.
Karartıya yaklaştıkça orada oturan kişinin rüya olduğunu farkettim .Çok
şaşırmıştım ! tek başına gölün diğer tarafında ne arıyordu ? Beni görünce biraz
kızgın biraz ürkek bir sesle , ben geri dönüyorum dedi ama izin vermedim,
veremezdim.Çok geç kalınmış bir özrü kabul eder misin ? dedim.
O
topu senin atmadığını biliyorum zaten dedi . ama nasıl olur dedim , yüzüme bile
bakmıyorsun günlerdir . Benim sana kızgınlığım, benim yere düştüğüm zaman ,
doğrulmama yardım etmemenden ibaret . Sen hep böyle mi yaparsın dedi ? , Biri zor durumdayken tepkisiz mi
kalırsın ? , Ama ben , diyebildim anca , işte bende bu halinden bahsediyorum
dedi . Burası senin gölünmüş öyle söyledi arkadaşlar doğrumu, dedi . Evet dedim
o çınar , bu göl , benim hayatımın en büyük tanıklarıdır.Peki dedi ,ben hiç
bilmediğim bir yerde bu kadar uzakta rahatlıkla oturabilir miyim dedi , bende
onu anlamaya çalışıyorum dedim.Bu göl var ya dedi , sadece senin hayatına mı tanık
zannediyorsun ? ben bu gölün karşı tarafında yaşıyorum , çok olmadı aslında
taşınalı babamın işi gereği , yarım
dönem bir yerde , yarım dönem bir yerde
okuyorum.Ve geldiğim günden beri , fırsat buldukça buraya kaçarım , atılarak
bende dedim. Ama anlamıyorsun dedi .Senin karşı kıyıda olman ve aynı maviye
saygı duymamız hiç birşeyi değiştirmez.Burada özel olan şey sadece doğanın
kendisi . Eğer sen doğayı arkanda bırakacak kadar özel olabileceğini
düşünüyorsan , bu bir anlam ifade eder , ama diğer türlü aynı denizin
mahsülüyle hayatını idame ettiren, ama hayatları boyunca birbirlerinden haberi
olmayan iki insan gibi oluruz dedi.Az önce o beni bırak , geri dönmem lazım
diyen rüya'ya karşı , dik durabilen benden eser yoktu , çünkü bir cevabım
yoktu.
Karar
senin dedi , bu senin gölün onu ne zaman , yeneceğini düşünürsen , baktığın kıyının karşısında
bulacaksın beni ....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder