22 Ekim 2017 Pazar

Sineye sinen zaman

Ne zamanı tutabiliyorum ne ellerini
Yakınlığınız ve uzaklığınız bir
Eşgüdümlü yenilgiler silsilesi
Kalbim kendini dışarı atmak istiyor artık
Küçük odasında atmak değil
Ruhumu kuşların kanatlarına bırakıp
Hafifletmek istiyorum sancımı
Birden fısıldıyor o ses
Ne çok yenildik, ne çok yenildik , ne çok
Zamana ve sevgi'ye
Boyası kirine karışmış koca dünyada cabası
Zaman bir kafestir ademi kuşatır çepeçevre
İnsan sevda ateşini giyipte hudut tanımak istemez
Bir gizdir ki bu ateşe kim dayanır bilinmez
Oysa biliriz çokca  güzel diye her libas giyilmez
Dünya denilen bu kafes üzerimize çökmeden
Saklamalıyım seni sevdanın bahçesine
Ama şartlar gövdemizden ağır ama dünyanın çilesi büyük
Varsın bir çile daha açsınlar kıvrım kıvrım esareti üstüne
Umudum uzaksın ve boşluk büyüyor
Elbet ellerimizde zamana yenilir
Ancak müsterih ol , zamanı da durduracaklar günün birinde
Belkide artık sadece sonsuzu bekliyorum



19 Eylül 2017 Salı

Eylül'e doğan Ay

























Geceyi karanlığına küstüren
Işığın yeri yurdu
Kalbimi bir anafora sürüyen hilal,elbet o gün doğdu
Gözlerimi açtığımda vardı güzellikten bir tahtı
Büyükleri toplandı güzel olsun dedi bahtı
Vicdan giydi sıkı sıkı
Merhameti avuçlarına bağladı
Adım adım toprağın kalbine ayak iziyle çağladı
Yağmurlarla oyun oynadı , rahmetine şaştı kaldı
Şükretti hep gönlünü kınaladı
O göstermez ama nice sevda büyütür özünde
Ne kadar bahar bilse güz çalar kısmetinde
Ama öyle teslim ki Allah'ın müjdesine
Çıkmaz yol yolun bulur, kavuşur heybesinde
Sevilmedim deme hiç doğru olmaz böylesi
Adın geçse cümlede , bir ah çeker birisi
Elbet üzgünüm kaderin de böylesi
Sen güzelsin ki , iki cihan üstüne
Ömrün sinsin güzelim begonvil nefesine
Anar seni birisi dahlin yokken bile
Yazan dedi güzel yazsın ömrünü
Sen ki baharın terü taze ilk günü
Açan goncaların şahı sümbülü
Bülbülün diline bağ gönlüne hicran peri
Bir güneş gibi doğdun , bir ay gibi savrulup gitme
O izansız karanlığı sırtına yük etme , bahardan nasipsiz sanıp gönlüne zulmetme emi
Bil ki kökleri sensin bahar'ın ve polenleri avuçlarında , ah bir arı olabilsem keşke yük ettiğin ne varsa kanatlarımda
Bu bir umut türküsüdür elbet sana yakıldı
Bizde ateş ne gezer ki , ömrün sağ olsun
Gün kâr etmiyor sanma sakın , gelecek bereketin olsun

29 Haziran 2017 Perşembe

Sine-i muhit

Bazen soruyorum dedi , sen neredesin ?
Oysa bilmiyor değilim sen neredesin ,
Sen benim, iç çektiğim yerdesin.

26 Mayıs 2017 Cuma

Dünyada  ya veli olan bildiğinden emin oldu; ya da deli  olan bilmediğinden
Bizim gibi İkisinide olamayanlar , kendinden bile şüpheye durdu
Bazen etki ettim sanıyorsun
Oysa dallarına vuran rüzgar,kadarsın
Açmadıysa kollarını , savrulan rüzgar ne yapsın
Bilemem , belkide düştüğümde baş ucumda bekledin
Bilememekte az yük değil ama her hakikati kaldırabilir mi dizlerim
Sordum ve yordum kendimi
Geçemediğim eşikler ve takıldığım sınırların ruhumda telleri
Belkide bilmeden mahzun ettim seni , bağışla
Keşke unutmaktan açmasaydın kapıyı
Nasıl unuturum birkaç limon damlasının , suyuna  yoldaş olacağını geceleri
Elbet hatrımda hep güzel kalırsın
Bir gün sormalıydın , nedir  üç ayaklı sandaliyenin , yıkılmayan şu kaderi
Anlardın belki Mesele dağ'a yağan kar değil ki, soğuğuna sitem edeyim
Ben rahmete inanırım , ancak  benim bildiğimin üstündedir onun da kaderi
Ve ben gittikçe daha az eminim
Ve büyük cümleler kurmaya da, inan hiç yok takatim

Ne biliyorsan ondan emin ol
Ben elbet unutmam ama artık kadere teslimim

19 Mayıs 2017 Cuma



Gökte su kalmasın ister gibi , döküldü  gönlümün kaderi
Ellerim bereketinden mi aldı , Sel’inden kuruyup mu kaldı , bilemedim
Bir deli anafor , tuttu kattı yoluna , ne o durdu , ne ben inebildim
İçime çektiğim  bir tanıdık koku değil yada genzimi yakan hallerden yitirdim hafızamı  
Uykularımın  dizleri yaralı , ümidimi tutun da bırakmayın , diyemedim
Gözlerim , gördüğünden memnun olmayacak  ki , hastalığı hatırlatır oldu soluk benzimde
Tepemdeki  Güneşin bile  ne kadar  içimi ısıttığı ,şaibeli şu yeryüzünde
Arşın, okka ,endaze;Metre ,kilo,terazi ölçtüm de ortasını  bulamadım
Baktım ne başı belli ne sonu  ve insan hep kendine yontarmış odunu
Tanrım dedim bu terazi bozuk  , ortasın bulsan hak değil
Sensiz ben hataya düşerim
Sen unutma bu kulunu 

Sen unutma bu kulunu .

3 Mart 2017 Cuma



Ne denir ki böylesine , yaşıyoruz öylesine
Gece  gündüz iç sesine, yeniliyor ömrümüz
Bir nehir içimizde,dökülür mevsimi yok
Tutuşur akıbetimiz , bir tas su yetişesi  yok

Bir karınca şuncacık ,  bilir kendi yuvasını
Bilir  yükün  omzunda, tüketir  yoncasını
Bu eller yarab pusulası ömrümün
Bir karıncanın makamına ,yol bulup erişesi  yok

Ayağımızın altında, sivri çakıl taşları
Biter mi namertlerin, yıkıcı telaşları
Bizi bize  bırakmayan dünyanın uğraşları
Selamız duyulana ,son bulup  tükenesi yok

9 Ocak 2017 Pazartesi

Bir Yusuf Rüyası



Seni unutmak ne elde , ne de canda değil
Kim bilir belki cihan da değil
Oysa hatırlanacak kadar var olmak isterdim
Avuçlarına dökülürken ben  ,sırf  yitip gitmeyeyim diye saklına ayır isterdim
Sıkıştır avuçlarınla kaderimi  can’ımı ısıt
Sende yorgunsun biliyorum
Bu efkar bizi boğar ,bulaşma sakın
Bir gece gel rüyalarıma
Göreceksin saçların ben dokundukça uzar
Gözbebeklerin büyür
Bilirim Aynayı sevmezsin sen ama hep benden duyarsın sevince güzelliğini
Ama dedim ya bu efkar bizi boğar,  korkarız
Ellerimiz aranır , uğunur kulaklarımız
Ve sen içten bir türkü söylersin
Güzel yurdun kadim bir yöresinden
Bir yanımız kahraman olur , bir yanımız ağıt
Ama sırf sesin yayıldı ya  odaya , güzelleşir her şey
Beni  bu sessizliğe bırakma sakın
Korkarım dünyanın boşluğuna düşmekten
İlla düşeceksem eğer , gözlerin ne güne duruyor
Bu zorlu bir yol biliyorum
Üstelik her cephede  yeniliyorum  bir de kronometreli zaman memurları  
Heybem bu kadar eksikken  gel diyemem doğrusu
Ama bilirim Allah seni benden çok sever
Biz o  arafta iken sor  Allah’a , hayırlı mıdır ? yoksa hata mıdır ?  var’ım
Cevap olumlu ise beni tut ,ayır sessizliğimden , duy
Eğer  olumsuz ise içten bir ninni söyle beni uyut
Ki ben her zaman inanırım rüyaların güzelliğine