O bayan olasılık , ben
bay imkansız
Bilmiyoruz nasıl kesişti yolumuz
Ben kaleminden tanırım onu , bir de uçurum gözlerinden
O beni hadsiz ve çocukça düşlerimden tanır
Çocukluk henüz üzerinde
hemfikir olabildiğimiz mevzulardan değil
Biz Eylül Mevsimine meftun
olanlardanız, Eylül bir ay değil , mevsimdir bizde
Yaprakların rüzgarla dans ettiği zamanlardı
Ilık bir rüzgar sardı
ruhumuzu , müşfik bir tebessüm
Gece yarılarının gölgesinde tanıdık ayak izlerimizi
Ve gece yarılarında suçladık ve bağışladık birbirimizi
Onun için gölgeleri severiz biz , bir inzivadır gece yüreklerimize
Bir de heceler var tabi , ciğerimizi söküp ; sonra kendi
ellerimizle pansuman ettiğimiz
Ne demiştik o bayan
olasılık , ben bay imkansız
Hayat denilen yalan ,
en büyük sürgünümüz
O benden önce aldığı için birkaç virajı , ben ona bir sıfır
yenik başladım
O ise aldığı yolun
verimsizliğinden şikayetçi
Ben yenilgimi de, umuduma ekledim oysa o mantığına havale
ediyor bütün yol tutuşunu
Bazı büyük cümleler var gönlümüzde, vücudumuza dar gelen
elbiseler gibi
Mümkünün kıyısında , imkansızlığın boşluğundayız.
Her şeye rağmen bir hoşluk yokta değil , hatta hoşluk kelimesini onu göz
önüne alarak var etmişler sanki
İnsan yarasını da hoş görüyor , yaralayanı da hoş görüyor ; işin içine sevda girince
Çünkü hiçbir yapıştırıcı onun kadar mahir değil , kırılanı en
baştan var etmeye
Bilinenin aksine bir kara sevda değil sinemdeki , Çünkü ben sadece aydınlığı taşımak
isterim ellerinize
Ve ben mahir değilim henüz
aydınlığa sahip olmaya , Onun için
umuttur sadece tek istediğim .
Ki bilirim sizin lugatınızda umut , unut’a denktir.
Ne demiştim , siz bayan olasılık , ben bay imkansız mübaşir’in
duyulur kısa zamanda sesi
Bu divan bizi de aşar sevdiğim , nereden baksan dünya
hali